Sana papatya kokularının yalnız hüznünü getirdim heybemde,

serin bahar günlerinin tedirgin sıcaklığıyla.


Telaş içinde, otobüsün belli belirsiz ışıkları arasından

yüzünü çıkartmaya çalışıyorum,

ki insan; telaşların ve koşturmaların arasında manzarayı kaçırıyor çoğu zaman

beton yığınları, heybetli kolonlarla yüz yüze kalıyor söz gelimi.


Bir irtibatsızlık manifestosu hayatlarımız,

varlığımız ve aklımız arasındaki irtibatı tesis etme girişimi belki de.

Aklımızın değil, varlığımızın değil

kalbimizin sığınağı geceyi

ellerimizle eşeleye eşeleye zifirî karanlığa çevirmemiz bundan,

bundan ihtiyarların uzaklara dalıp dudaklarına kilit vurması

bundan hayatı hırsla belinden kavrayışımız.


Gündüz yıkanmamış o ağı kokularıyla,

uyku sersemliğinin öfkesi ve sessizliğiyle

ve geceden kalma ellerin pasıyla

bir intihar kalkışması gibi giriyoruz hayata,

sesimizin uğultusu yararken kulakları

varlığımız bir tedbirsizliğe bürünmüşken

sesimizin çatallanışıyla mırıldanıyoruz kavga şiirlerini.


Sana solmuş papatyaların ezik kederini getirdim ellerimde,

tutmamış bir tohumun inadı, çatlayan toprağın güneş korkusuyla.


Toprağın çatlayan yerlerine daldırıyorum ellerimi,

ellerimi, senin tutup bırakmadığın ellerimi.

Çatlamış toprağın altında

yıldızların parlayan gürültüsüne kulak veriyorum

ellerimle kapatamıyorum kulaklarımı, ellerim kirli geceye bulanmış.


Yumruk oluyor ellerim,

baş döndüren gürültünün karşısında

yumruğum çözülmeye fırsat kolluyor

varlığımızı ormanların gürül gürül rüzgarıyla sarsan hayatın karşısında.

Sonra, tüm bunlardan sonra,

sana rastlıyorum

yaz akşamları patlayan yağmurlara rastlar gibi.


Yaralarımın kabuk yerlerini kaldırmaya cesaret ediyorum

Uzun yılların, uykusuz gecelerin, bardağa ılık ılık damlayan gözyaşlarının tanığı yaralarım

kanamıyor.

Yüreğimin sızıyla kavrulmayışı, kuşkusuz merhemden değil;

ki çoktandır merhem azdırıyor yaralarımı.


Korku, bu sıralar herkesten biraz fazla teslim alma girişiminde varlığımı,

yılgı, kapımda yatıyor sürekli.

Sesin ilişiyor gecenin ortasında

hayatın tanığı kulaklarıma,

bütünlüklü ve dokunaklı bir armoniyi andırıyor sesin.


Fısıldıyorum, çatlayan toprağın altından

ellerimle bağırıyorum: Seninle biz, ikimiz,

toprağı eşeleyip mezarlar kazacağız

kötücül kuşları gömmek için

ve el ele verip çıkacağız derin mezarlardan

güneşin karşısında, ter kokularının arasında

yıkılmadan, yığılmadan yataklara

birbirimize tutunacağız.