Bilmiyorum annemden mi babamdan mı aldım bu huyumu / huysuzluğumu. Her şeye bu olumsuz bakışım yeni insanların da eskilerinden farksız olacağına dair umutsuz düşünceler, sürekli saygısızlığa uğradığını düşünmek, insanların sanki kavramların durumların farkındalarmış gibi sana ve fikirlerine de saygı duyacaklarını düşünüp sonra herkesten anında nefret etmek…

Bilmiyorum yalnız kalmayı böyle başka kim neden arzu eder ve nasıl yakınır yalnızlığından aynı anda…

Beş altı yaşlarında arka sokağa arkadaşlarla top oynamaya giderken onların bana dair düşüncelerini tahmin ederdim, üzülürdüm, sevinirdim, kendime dair geliştirdiğim ilk şemalardı belki de onlar.

Sonra yavaş yavaş arttırdım o şemaları kırılması imkansız elmastan bu şemalar ne yazıktır ki uyuşmadı duygularımla. Aklımın gittiği ülkeler hep dönüp duygularımı sömürdü. Ben belki de dünyanın adaletsizliğini, yobazlığını, yozlaşmışlığını da kendimde somutlaştırdım. Belki de içselleştirmenin başka bir boyutudur bu da.

Yani ben işte böyle sürekli yazarak, konuşarak birilerine, bir yerlere, anlatma derdiyle geçirdim yıllarımı fakat ne sabrım vardı ne disiplinim, suçlamak değil bu ama biraz da yetiştirilme şekli işte. İnsan bazen bilse de beceremiyor yaşamayı. Yani diyorsun ki işte madem öyle sen değiştir kendini, dünyayı değiştiremeyeceksin,

bu etrafındakilere laf anlatamayacaksın zaten dinlemek de istemeyecekler seni

hem zaten seni niye dinlesinler ki...

Diyorum insan nasıl ünleniyor bugünlerde bir anda ve nasıl kirleniyor daha hızlı.

hep renklerle aldatılıyoruz farkında değiliz, hep gülücüklerle.

Tüm reklam panolarına aldanıyoruz, aldanmadığımız bir tek insan bir tek hikaye durum yok. İnsanoğlunun medeniyet dediği şey iyice koşullandırılmış bir manipülasyondan ibaret, kontrol illüzyonu olsun diye çünkü. Çünkü biliyorlar bunları icat edenler bunlara inananların inanmayı nasıl da çaresiz istediklerini. İnsan doğarken bağımlıdır. Anneye, babaya, topluma, sevgiye, güvene. Bizim pençelerimiz ne yazık ki kafamızdadır. Aman içe doğru uzamasınlar, içe doğru uzamasınlar tek kurtuluş bu artık. Başka bir şey istemiyorum dünyadan.

Kendimi seveyim, dünyayı seveyim yeter. Çünkü görüyorum ki böyle olmayacak, bu bencillik ve bu korkaklıkla ne ondan gidebilirim ne şükredebilirim elimdekilere.

Ama niyeyse tüm soykırımlara, eşitsizliğe, tecavüze, şiddete, yolsuzluğa, yalana dolana rağmen tüm kıtlığa rağmen insan soyu çoğalıyor. Çoğalıyor insanın yalnızlığı da çoğaldıkça. Yaşamayı bilmiyoruz dostlar, yaşamayı hiç bilmiyoruz. Daha ergenliğe girmeden boynumuza bir tasma ve aklımıza bir kafes! Yani toplumlaştırıyoruz kendimizi giderek. Giderek onlar gibi konuşup, onlar gibi giyinip, onlar gibi görünüp, düşünüp, sevişip, yaşayıp, onlar gibi ölüyoruz dostlarım.

Onlar mı? Kim mi? Siz işte! Biz! Aynılaşıyoruz giderek. Buğdayın üretiminden ve üretiminden beri social media'nın. Aynılaşıyoruz giderek. Nasıl bir aynılık bu anlatayım. Önce birbirimizin farklılıklarını bulup onları yok etmeye çalışıyoruz, edemezsek de farklı olanları yok etmeye çalışıyoruz. Sonra aynılaştığımız grup içindeki farklıları yani aynıların arasındaki azıcık farklı olanları eliyoruz ve eleye eleye en sonunda kim kalıyor dersiniz?

En başta en yukarıda, en güçlü, en güzel, en yalancı, en yolsuz, en yoz, en yobaz, en katı, en sert, en çirkin yani yine biz dostlarım. Biz içinde siyahla beyazı, benzinle suyu, uzayla yeryüzünü, içinde dünyayı taşıyan biz. Öyle bencil öyle rezil. Neyse işte diyorum ki ben böyle konuşarak anlatıyorum. Biliyorum kimse okumaz Biliyorum niye okusun? Şimdi geceyi de biraz biraz tüketince işte uykuyu görünce biraz uzaktan da olsa, bırakabilirim yazmayı diyorum. Yazıyorum çünkü insan belli bir şey düşünmezse her şeyi düşünüyor. Ve her şeyi düşününce deliliğin uçurumuna yaklaşıyor bu kez de . Bir döngü nasıl tutsaklık olabilirse olabilir öylece özgürlük de. Döngünü kendin yarat dostum. Dünya gibi bir döngün olsun, yaşam gibi, yani hep aynı yere gelsen de sonunda asla aynı yere gelmeyesin.

Büyüdüğün şehirler büyüttüğün yüreğinden silinmesin ama kaybolmasın da yüreğin o şehirlerde. Yüreğin metropollerde hapsolmasın.