Abdurrahim Ali Ural'ın ağzından "Özgünlük" nasıl sağlanır;


İşte aşk, ayrılık, diğer temel konular bunlar değişmiyor. Aynı şeyler yazılıyor, dedik ama aynı şeyler yazılsa da bunların tonlarına nüfuz ediliyor. Yani aşk, bir çeşit aşk yok. Ayrılık, bir çeşit ayrılık yok. Exupéry bir mektubunda, genç bir yazar adayına şöyle diyor:

Diyor ki "Hikayende, 'güldü' demişsin. Güldü ama nasıl güldü? '
Yürüdü' demişsin, yürüdü ama nasıl yürüdü?”

Onlarca, yüzlerce, binlerce gülme şekli var.Yazarlar, tonlarda arıyorlar sanatı.
Bu anlamda bir Rus ressamdan bir anekdot anlatmak isterim.
"Briullov" diye bir ressam var.
Bu anekdotu Tolstoy, "Sanat Nedir"inde anlatıyor bize.
Briullov, öğrencilerine resim yaptırıyor ve bir öğrencisinin yaptığı resmi eline alıyor, "Fırçanı ver!" diyor. Küçücük bir fırça dokunuşu yapıyor. Öğrenci, resmini aldığı zaman şaşırıyor.
"Efendim" diyor, "Resim tamamen değişti. Küçücük bir fırça darbesi vurdunuz ve resim tamamen değişti."
Diyor ki Briullov, "Sanat birazcığın olduğu yerde başlar. Birazcık açık, birazcık koyu."

Şimdi klişeden kurtulmanın yolu bu. Yoksa temel meseleler değişmiyor.
Mevlana'nın "Yeni bir şey söylemek lazım" derken, herhalde bizi götürmek istediği yer bu tonlardır.
Nitekim Paul Verlaine'in "Şiir Sanatı" diye bir şiiri vardır.
Orada şaire tavsiyesi Paul Verlaine'in, ara rengi bulmasıdır. "Rengin değil, ara rengin sadece..." diyor.
Yani yönelmesi gereken şeyin, renk değil, yani ana renkler değil, ara renkler... Ancak o zaman özgünlük yakalanabilir.