Bütün dünya olarak genellenmiş bir hususta sonuçlar kararı belirler. Küçük bir çocuğun yalan söylemesi, bir kimsenin hırsızlık yapması, bir annenin çocuğuna şiddet göstermesi veyahut bir katilin cinayet işlemesi... Bunların hepsi bir sonuçtan ibaretken çoğumuz nedenleri görmezden geliyoruz. 


Toplum olarak da, kişisel olarak da sebeplerin dışında bir hayat kurmuşuz. Temele indiğimizde, eylemin yapılış amacı ve sebebini irdelediğimizde birçok problem çözülmüş olacaktır. Problemin köküne inmek için her zaman neden sorusu yardımcı olacaktır bize. Her şeyin en asıl meselesi neden sorusunu sorabilmekte.

Toplum, kendisine aykırı olanı dışlamayı ve taşlamayı hedef belirler. Her şeyden önce neden sorusunu topluma aşılamak en büyük görevlerden biridir bence.


Bugün birçok ülkede geçerli sayılan bir uygulamadır idam. Herkes, bir katilin veyahut bir tecavüzcünün ölmesinin gerek olduğunu düşünür. İdamın böylece, cinayetlerin veyahut tecavüzlerin önüne geçebileceğine derinden bir inanç besler. Bugün dünyaya baktığımızda idam cezası caydırıcılık konusunda net bir şey söylemiyor. Fakat en başında bahsettiğim gibi sonuçlar, çoğu zaman kararı belirler. 

"Yasal yollarla işlenen cinayet eşkıyaların cinayetiyle kıyaslanamayacak kadar korkunçtur." der Dostoyevski. 

Gerçekten de bir katilin cinayet işlemesini protesto ederken cinayet işlemek sizce de sağlıklı mıdır? 

Topluma cinayeti suç olarak gösterirken, cinayet işlemek ne kadar doğru sonuç verir? 

Toplumun çıkar ve iyiliğiyle sonuçlanan bu tür bir cezandırma ne kadar mantıklıdır?


Victor Hugo, Bir İdam Mahkumunun Son Günü kitabını yayımladığında karşı karşıya kaldığı tüm hükümlere rağmen yaşamının son gününe dek idam cezasını barbarlık kalıntısı olarak tanımladı. Suçluyu masumlaştırmak, kamu vicdanını yanlış yönlendirmek vb. başlıkları altında eleştirilere ve itirazlara maruz kalan Victor Hugo, suç ve ceza kavramlarının insansız bir bağlamda ele alınmasının anlamsızlığına dikkat çeker. Bugün, yirmi birinci yüzyılda bile bu tür bir uygulamayı sahiplenen ülkeler var. Victor Hugo'nun on dokuzuncu yüzyılda benimsediği bu fikri şimdi dahi taşlayanlar var elbet. İdam cezasını savunurken böyle bir uygulamanın nedenleri ve sonuçları hakkında bile bir fikir sahibi olmayan insanlara karşın ben de her zaman şiddetin şiddetle önlenemeyeceğini savunuyorum.

Bir eylemi ortadan kaldırmak veya azaltmak için her zaman sorunun köküne inilmesi gerektiğine inanıyorum. 

Bir katil durup dururken mi cinayet işler?

Şiddetin de tecavüzün de hırsızlığın da ama toplumsal ama bireysel sebepleri vardır. Bütün suçlar tek başına işlenmiş sayılmaz. Bazı suçlar toplumsaldır ve ancak toplumun bakış açısıyla değiştirilebilecek eylemler vardır. Her şeyin bir sebebi vardır ilkesiyle hareket edilmeli belki de ve her şeyden önce bir suç cezalandırılırken toplumun da bireyin de göz önüne alınması gereklidir. Bu düşünce ışığında hareket edersek idam cezası sebeplerin ne kadarını önemser? Toplumun iyiliğini ne kadar ister?

Kaç yüzlerce insan öldürülürse öldürülsün, temeldeki çatlaklar fark edilip sağlamlaştırılmazsa hiçbir cinayet, hiçbir tecavüz veyahut hiçbir suç engellenemez. Suçluyu cezalandırırken o kişileri de toplumun bir parçası olarak ele almaktan bahsediyorum esasında.

Her şeyden önce insanı her şeye rağmen insan olarak ele almalı ve değer vermeliyiz belki de.

Savaşa, kötülüğe ve suçlara karşı şiddete başvurmaksızın çözümleyicilikle yaklaşmak, belki de yaşamdaki ilk anahtarımızdır.