Gökden zeminler doğuyor sen boynunu büktükçe

Rengi seçilmez oluyor

Mayasında pas,

Düğünde yas gibi bozuyor sesini uğuldarken

Kuru zeminde bir topaç dönüyor mühletli


Bu soğuk sokaklarda senin alın yazın,

Okunur bir kadın sesinden diri ayetler gibi bize

Baştan sona buza kesersen memleket,

Sondan başa gerdan açar beyaz güzeller

Bir imtiyaz turuncusu gibi yükselmez güneş

Ellerimiz tutuşur da sarılıp karışamayız küllere


Kaç benden, 

Tenhalık bir camı kırılmış pencereden uzak

Bize şehirli sandalyelerini üşüten tılsımın adı

Öpüp mühürler erittikçe göğüs kafesinden yukarı

Hiçbir denklem açığına koşmuyor bak

İştahını, inadını, susuzluğunu ver


Git çünkü tövbesi tutar aşkın

Her yüz dönüşün veda olsun

Kainata bir sır ver; bir iz getir

Bir şahinin kanadında sebzelik nakışlar

Kesintisiz ve keskin ilişen, düğmeler ilikleyen bakışlar

Sana da bana da şifa

Sana ve bana da mukaddes gelecektir 

Gidip beklemelerden bir kapı

Yanılgılar ve bu kış,

Seni ayıklamaz dünyadan


Gözlerinde güzellik ve turnalar uçuşur

Islatma kanadını, başka göğümüz yok.



Fotoğraf: Sezin Hasgüler