Ah mavi-yeşil dünya... Yurdum, meskenim, dalım, yuvam... Ruhumuzun yaralarını sararken suyuna, tuzuna, yeşiline kaçıp saklandığımız, ne hikmetse her üzüntümüzde adı "yalan dünya" olan cennetim.
Öyle yorgunum ki... Okulları açacağımız tarihi gördüğümden bu yana sırtımdaki yükü kaldıramıyorum. Yüreğimdeki yumruk batıyor içime içime. Duyulmayan çığlıklarımız, dumana karışmış yarınlarımız var. Ben son iki senedir sürekli gülmeye çalışan bir maskeyle giriyorum derslere. Şimdi bu çocuklara ne diyeceğim, umudu olmayanın yarını olmayacağını böyle derinden bilirken, nasıl dik duracağım bunca yıkıkken?
Bitmeyen kavgalardan, kirli ellerden, sapkın ruhlardan, karanlık bakışlardan kaçış yok çocuğum ama güçlü olacaksın. Sen benden de güçlü olacaksın çünkü koca dünyayı çok yorduk biz, üzgünüm. Sen korkmadan, yılmadan bir olmazsan doğayla, biteriz yavrum. Gör, halimiz güç, acılar içindeyiz. Ellerinden tutup aşağı çekiyoruz birbirimizi mütemadiyen.
Gör ve başla en başından. Yanlışı bulmak kolay olan, doğruya yürüyelim mi beraber? Bakamıyorum çocuk gözlerine, ağlayasım geliyor fakat ağladıkça yeşermiyor bozkırlarımız. Gel, çoğalarak yürüyelim o zaman en başından yolun. Yanlış bulduklarımızın ezerek üstünü, sarıla sarıla dünyayla bir olalım. Ben sana güzel yarınları değil; ateşlerin içinden yana yakıla, iyi olan için savaşa savaşa, birlikte düşüp sonra kalkmayı gösterebilirim belki artık. Sorgulamayı, sormayı, kalpleri görmeyi, iyiyi bulmayı, çoğaltmayı, paylaşmayı, kötüyü yok sayarak kahretmeyi... Her şeyin sürekli yolunda olamayacağını, meselenin akan gözyaşlarını ellerinle silip yoluna yeni tohumlar serperek ileri gitmek olduğunu söyleyebilirim. Güzel günler yok, birlikte yürür müsün bu sarp yolları benimle? Çocuk, senin yüreğinde ormanlar var uçsuz bucaksız; yağmurlar, rengarenk balıklar var; dünya kadar derdi silebilen küçücük cesur kalbin var, bana yeniden güç verir misin? Gel kamburumdan tut, tut serçe parmağımdan, güzel bir gelecek kuralım, desem yapar mıyız dersin?