Bilen bilir tütün tetirini. Dudaklarına değdiğindeki acımsı tadı. Gerçekte Machbet’in ellerinden çıkaramadığı korkunç lekedir tütün tetiri. Öylesine inatçı. Mecazen ruhunu esir almış bir noksanlık duygusu. Ne çok şeyi anlatır benliğe dair tütün tetiri. Fakat bunu ancak eline tetir bulaşan bilir. Elbet onların da anlayamadığı, onların dışında koca bir dünya vardır. Onların dışında öyle çok şey vardır ki o kadar küçüktür alanları. Tütün tetirinin bıraktığı bir saflık vardır ruhta. Güneşin altında yanarken yine de “davranıp” keleterleri doldurtan tetire rağmen keyifle çayını yudumlatan ve mel’un lekenin bir kısmını bardağa aktaran.. Tütün tetiri bir yaşamın biyografisidir aslında. Zor da olsa elden çıkar elbet ruhtakinden kolay. Fiziksel olarak tetirinden arınmış da olsa o küçük dünyasından adım atmaya korkar. Sanki tetirle sınırlarını kendi çizmiş gibidir. Alanını belirler; gidebileceği, kabul göreceğini düşündüğü yerler, işte bu ruhundaki tetirin esaretidir. Bu esarettir omuzlarındaki düşüklüğün sebebi, göğe uzanamayan bakışlar bundandır; sanki tetire sebep olan izmaritleri gözlemek zorunda gibi kaldıramaz başını. 

Doğrusal uzanır tütün tarlası. Kaldırıp başına bakabilse belki korkar insan uzunluğundan yolun. Ama yolun başında bir kez belini büktüysen eğer, son fidana geldiğinde kalkarsın ancak. Sadece önündeki fidanla ilgilenirsin. Bu, bir yönüyle sorunları tek tek ele almaya benzer; uçsuz bucaksız tarlayı düşünürsen bir türlü belini büküp işe koyulamazsın. Bir yönüyle de belki her fidanın biricikliğine işaret eder; her biriyle özenle ilgilenme hali, nezaket, sabır.. Belki de tütün tetirinin getirdiği saflık burdandır, kimbilir.