İnsan bir sona kendini nasıl hazırlar?

Ve insan o sondan nasıl kaçar? 

Yaklaşık üç yüz yirmi sekiz gündür aklımın aldığı, kalbimin kabul edemediği bir sonla mücadele etmeye çalışıyorum. 

Öyle ki, bir insan kendi olmaktan ne kadar çıkabilirse o kadar çıktım. 

Ama diğer yandan, aşkın büyüsü dedikleri tam olarak böyle bir şeymiş. 

Kalbimin aklıma hükmedişini izlerken günlerdir, sayısız da kayıp verdim üstelik. 

Birini çok sevip, aynı oranda sevilince başlıyormuş meğer bütün hikaye. 

Bu yüzden demişti sanırım Ataol Behramoğlu, "Aşk iki kişiliktir" diye.


Sonsuz bir girdabın içinde, kendimi hep aynı şeyleri yaşarken buluyorum. İşe gir, çalış, para kazan, arkadaşlarınla dışarı çık, birileriyle tanış, eve dön, yemek yap, birilerini terk et, birilerini sev, sonra onlar seni terk etsin, sonra tekrar aynı heyecanla yeni bir güne uyan ve tekrar aynı şeyler derken hikayenin sonunda hepsini kaybet, depresyona gir, üzül, ağla, yalnız kal, hasta ol, tedaviye başla, iyileş, tekrar işe gir, tekrar para kazan, bu sefer sevmenin ötesine git(!), aşık ol, hatta öyle güzel aşık ol ki kendinle girdiğin bütün savaşlarda kol bacak bırak, sonra o senin kolun bacağın olsun, aşkından kör ol ama onu bir saniye daha fazla görebilmek içindi hepsi de. Sonra tekrar hasta ol, çünkü zaten güçsüzsün ya artık, bırak biraz da saçların girsin bir savaşın içine, bırak dökülen kirpiklerin olsun. Bırak biraz da sen yat, vücudun dirensin derken kendinden ümidi kes. Annen gelsin odaya, zaten çok az gelir bilirsin, hiçbir şey sormasın ama o odadan seni anlamış biri olarak çıksın. Biraz da sen git annenin göğsünde ağla. Hızlanan kalp atışlarını duy; öfkeyle karışmış, hüzünle atan kalp atışlarını dinle. En azından hâlâ atabildiği için şükret. Çünkü annen o senin.


Ne demişti sana: “Kalbin yorulur yapma kızım.” 

Ne demişti öfkeyle: “Sevginin arkasında dur kızım.” 


Ne çok şeye kızıp ne çok yanımda durmuş diye düşün şimdi de. 


Hatırla ne demiştin: Ciğerimi elimle söküp koyduğum bu masadan kalkıp gidemiyorsam herkesten fazla sevildiğimi bildiğim için. 


Peki o ne demişti? 

-“Yanan yüreğe su serpen şeylere inanmıyorum kızım ya da böyle kolay söndüyse yandığına. O yüzden ağla ki, o yangının hiç sönmesin.” 


Omzuna sağlık anne, en çok da benimkinden daha yürekli atan kalbine!