Kırık insanların hayalleri olmaz bana göre. Canımızın kırıklıkları boğazımızda birikmiş bizim. Defalarca yuttuğumuz, kursağımızda kalan, hayallerimizi kesip atan kırıklıklarımız varken hayal kurmak aptal işi.


Küçük bir umuda sarılmak, saklamak herkesten, yahut anlatmak bir bir. Anlayan olursa diye belki. İhtimaller dahilinde ben, belki anlatırdım. Anlaşılmadığım umurumda olmazdı da içim mi rahatlardı? Ne içim rahatlardı ne de anlaşılırdım. Kırıktım yahut bir yerlerde dağılmıştım. Dağılmıştık belki de. Bir umuda sarılacak kadar dağılmıştık. Hayal kuracak kadar ve bir yerlerde hep, hep bekleyecek kadar. Yine ihtimaller dahilinde ben, en çok kendimi bekledim.


Umutsuz bir kadın olarak, hep bir umutla bekledim. Her şeyi öğrendim bu bekleyişimde. Hayal kırıklığını öğrendim. Hiç alçı tutmayan bir kırığı nasıl iyileştireceğimi öğrendim. Beceremeyip elime yüzüme bulaştırdım sonra. Fakat bu benim suçum değildi. İnsanı kendisi hayal kırıklığına uğratınca toparlaması da zor oluyor. Ağlamak hep kolay oysa. Acı çekmek ya da bir sigara yakmak. Toparlanmak zor olan. Bankın hep bir ucuna oturmak. Birini beklemekten değil. Kendimi yanı başımda bulmak zor olsa gerek. Beklediğim şey reddetsem de, hiç istemesem de ve hatta nefret dahi etsem de umudumdu. Umudu beklemek, benliğimi beklemekten daha kolay gelmişti belki de.


Hep hataydım insanlara karşı. Topyekûn bir hücuma denk gelmiştim her seferinde. Önyargıların hedefiydim. Bütün yanlışların beden bulmuş haliydim onlara göre. Bilirsiniz insanlar kötüdür. Düşünceleri kötüdür. En iyilerinin bile içinde bir yerlerde küçücük de olsa vardır karanlık bir yan. Bunu biliyorum. Bunu içimde hissettim çünkü defalarca. Eylemlerime ulaşana kadar vazgeçmelerim oldu tabii ama yine de düşüncelerimde öldürdüğüm insan sayısının haddi hesabı yok. Bu yüzden yalnızlığın eşsiz kıyıları daha cazip gelir her zaman. Bir umudu parçalarken içimde, defalarca düşünmekten yana da değilim. Yaptığım olmuştur. Bu ayrıntıya pek takılmayalım şimdi. Beni yanlış anlamanızı istemem. Kişilik bozukluğu yaşamıyorum. Burcumun ikizler olmadığına da eminim. Biraz dağınığım sadece. Biraz karışığım. Biraz içiyorum, buna da pek takılmayın gülüp geçelim haydi, eğer bu mümkünse. Biraz gülümseyebilelim, biraz içelim ve gülümseyelim. Evet, yapmamız gereken tek şey bu.


Söyle onlara hayallerim imkansızmış!” dedi biraz önce James Arthur. Bazı şeylerin özetlenebilmesi için sayfalara da gerek yok işte. Bazı şeyler tek bir cümleye sığabiliyor. Bazı gecelerin ağırlığı çöktüğünde de. Anlatılması zor şeyler olsa da. Yaşanmadan bilinemeyecek şeyler olsa da.


Anlatamadıklarım arasına çocukluğum girmemeliydi mesela. Güzel olmalıydı. Parklarda daha çok oynamalıydım. Daha çok koşmalıydım. Daha çok pamuk şekeri yemeliydim. Top oynayabilmeliydim. Biri bana ıslık çalmayı öğretmeliydi. Mahalleden yaz akşamları geçen ilaçlama arabalarının arkasından daha çok koşmalıydım. Sokaktaki teyzeleri daha çok kızdırmalıydım. Büyümeden önce, daha çok çocuk olmalıydım. Çocuk olsaydım eğer, büyüdüğümde hayallerimi yıkmazdım, umutlarımı kırmazdım. Ama artık çocuk olmadığıma göre, ıslık çalamayacaksam, ki bunu hiç öğrenmedim, pamuk şekeri artık sevmiyorsam ya da ilaçlama arabası ilgi çekici değilse, yani diyorum ki büyüdüysem ve uçurumun kenarındaysam…


Zamanı gelmiştir gökyüzünü hissetmenin.