usulca uzanır gibi sularına
ılık ılık karışır tuzum
kulağımdaki uğultuyla
ateş püskürür genzime
gözlerimdeki buğusuyla.
göremiyorum
önce ellerimden çekiliyorum
belime dolanıyor tonlarca ağır yük
dışarıda kalıyor nefesim
hayatım bu iki uçta
derin derin çekiyorum hayatı içime
son olduğunu hisseder gibi
bilir gibi
bu ağırlığı seviyorum
huzur bırakmalı gidişim.
gözlerimin buğusu karışıyor
sularına
yangınları sönüyor bakışımın
ılıklar soğur, aynı olur zamanla
genzimi yakıyor bu son bakış
tutmaya çalışırken hayatı
yalnızca.
bir yanım da ağırlıkları çekiyor kendine
daha da dibe inmek isteyen kim
bilmiyorum ben hangisiyim
beni kurtaracak tek dalım
onu bile incittim yüklerimle giderken dibe
telaş yok
çırpınma sakın
yalnızca birkaç hayat sesi
ve durgunluk...
kaçmak yok
gidişim öyle sessiz olmalı ki
ağzıma tıktığınız kelimelerimi bile hatırlamayın
çünkü zordur
son duyduğun
ve doyduğun kelimeleri silmek kendinden
gidişim huzur versin size
sıçramasın yüzünüze son damlaları denizimin
boğulurken kendimde
erimesin üstünüzde tuzu
yakmasın teninizi
merakla beklediğiniz o
güneşli günlerde.
tamam
yalnızca birkaç hayat sesi...
ve işte böyle
hırpalanmışlığın içinden
hissediyor musun sen de
huzurunu son gülüşümün?
zehirimi akıttığım zaman
dolup taştı ciğerime
değeri bilinmeyen onca hayatın arasında yine hayatsızlık çekerken,
dolardı ciğerime o zaman
bak geldi yine
bırakamadı beni, bana ait olan.
biriktirdiklerimin hiç gitmediğini fark ettiğim o an
dolandı belime, çekti
tut ellerimden nazikçe
kaçarı yok, bu bedene ait olan zehir
başkasına emanet durur
bir sana zehir
bir sana buğu
bir sana uğultu
bir seni yakar bu deniz
bir seni tutar el üstünde
bir seni çeker dibine
bir seni alır
huzurla kucağına