Kitap okurken TRT türküyü açarım. Bazen saatler geçer böyle. Sonra apansız öyle güzel bir türkü duyarım ki o an bırakırım kitabı elimden. Radyoyu açmamın sebebi de işte bu olsa gerek. Türküler bana "işte şimdi okuduklarını sindirme saati" der çünkü.

Şimdi de işte bu türküyü duyunca bıraktım kitabı. Sözler de sesler de öylesine güzeldi ki... Sonra açıp klibi izlemeye başladım. Her zaman olduğu gibi kendi kendime "hemen yarın, bu klibin çekildiği yere gideceğim. Oranın havasını çekeceğim içime, suyunu içeceğim, yüzümü toprağına süreceğim" dedim. Oysa bilmez değilim; kendime karşı büyük yalancıyımdır ben. Her defasında tutmayacağım sözler veririm kendime... Evet, yarın bu klibin çekildiği yere gitmeyeceğim. Ama ne de olsa bu türkü bu topraklarda söylenmiş değil mi ki. Havasına suyuna, kuşuna dalına sinmiştir şimdi bu sesler bu sözler. Bir gün belki buralardan da geçerim ve türkülerin sindiği sulardan içerim, belli mi olur...