emzirmek için uzattığı göğsüne paslı bir kama iliştirecektir

denedik ve olmadık, binlerce şey olurken biz olmadık iliştirecektir

bir zarf ütüleyip, jilet bir kelime sarf edecektir

söğüt ağacı gibi durduğun yerde bir hışımla yapraklarını

bir hışımla paslı hançerin açtığı yaradan ruhunu döküp

bir imza gibi taşıdığı yaralar edinecektir kervanından

duvarlarından su taşacak, su birikecek göğüs kafesinde

o beslediğin kuş boğulacaktır, tedbirini ağıtınla al

hadi yakar

kemiklerini, parçalarını gömdüğün söğüt ummadık kavuşmalar yastığı ama

senin ağrın bir hafiften büyük, kasvetin nehrin oluştuğu yerde başlıyor

gözlerini taşıyan ellerin feryat figan bir ecza ararken

istediğini gördüğün aydınlık pazarlara uyanamayacağı gerçeği

feryada üflüyor, feryada sus diyor sus ki dahası dirilipte

dahasına ninniler, dahasına yastıklar dizmeyelim

bu kalabalık bir kişilik, bu kalabalık birden büyük


denedik ve olmadılar iliştirdiği göğsünde boğulan kuşun, boğduğun kuşun

cesedini, kemiklerini, ruhunu defnettiğin ısrar, verdiğin solunum

suyun buruşturduğu tenine verdiğin uslu çaba, o yalvarış, o çığlık

o büsbüyük çığlık ölüsünde ayaklarına dokunduğun soğuk bedenin

üzerinde gezen ellerindeki kutuplar, büsbüyük çığlık

o çığlık ki ''sende orada öldün'' demiştir serseri bir sesle

o ısrar ki hiçe saydığı kendini uyuşturmak için tek çareydi

tek eczası buydu, dünyevi gayreti bu yılgınlığa bir arayıştı

affetmez kendini ve bunu söğüt ağacı

göğsüne iliştirilen paslı hançerle beraber, bırakır dalındaki kuşu

al senin olsun bu kuş tüyünden yastık ama umutlanma

sen kestin ama yine de affola