Mehmet, on dört yaşındaydı ve liseye yeni başlamıştı. Okuduğu okul yaşadığı şehirde olmadığı için okulun yurdunda

kalıyordu. İlk kez ailesinden uzaktı. Bu iyi miydi kötü müydü emin değildi ama annesini çok özlüyor ve sürekli onu düşünüyordu. Hep içine kapanık biriydi Mehmet, hayatı boyunca böyle olmuştu. Kimseyle konuşmaz, arkadaşlık kurmaz, hatta teneffüse bile çıkmayıp sabahtan akşama kadar sırasında otururdu. Zaten kalktığı zamanlarda da sınıftaki birkaç kişi sürekli ona sataşırdı. Derslerde de susar, soru sorulmadan cevap vermezdi. Beden derslerinde bile kimseye katılmaz, bir köşede oturup top oynayan çocukları izlerdi.

Mehmet'in babası işsiz ve alkolikti. Annesi de iş olursa temizliğe giderdi. Haftanın birkaç günü gündelik olarak eve giren para, annesinin eline bile geçmeden babasının içkisine giderdi. Sarhoş olduğu zamanlarda babasının gözü döner annesini yorulana kadar döverdi. Bu zamanlarda masanın altına saklanır, sessizlik olana kadar oradan çıkmazdı. Babasının gittiğini duyunca hemen oradan çıkar annesine sarılıp ağlardı, saçlarını okşardı. Annesi o halde bile oğlunun gözyaşlarını siler, oğlunu teselli etmeye çalışırdı.

Babası Mehmet'i de dövüyor, işkenceler ediyordu. Hatta bir gün o kadar kötü bir şey yapmıştı ki… Mehmet bunu düşündükçe insanlardan iğreniyordu. Bir baba oğluna nasıl bıçak çekerdi, nasıl bu kadar gözü dönmüş olabilirdi? Mehmet bu ev yaşantısı yüzünden hiçbir zaman başarılı bir öğrenci olamadı, hiçbir zaman kimseye güvenemedi. Annesi dışında... Çünkü annesi ne kadar zor olursa olsun babasından gizli, onun cebine üç beş kuruş koymayı asla ihmal etmezdi. Mehmet büyüdüğü zaman babası gibi değil, annesi gibi bir insan olacaktı. Liseye kadarki okul dönemi bu şekilde geçip gitmişti.

Bir gün yine beden eğitimi derslerinden birisinde Mehmet top oynayanları izlerken birisinin bileği burkulduğu için çıkmak zorunda kaldı. Yeni birisi gerekliydi. Beden eğitimi öğretmeni onu gördü ve oyuna girmesini istedi. Mehmet, o eski ayakkabılarıyla koşarak oyuna girdi ve topu ayağına alır almaz ne kadar iyi olduğunu herkese gösterdi. Goller attı, güzel hareketler yaptı... Herkes onun yaptıklarını ağzı açık izliyordu. Maç bitti ve Mehmet'in olduğu takım maçı kazandı. Ona sataşan çocuklar bile onu tebrik ettiler. Maçtan sonra öğretmeni onun yanına geldi ve onu okul takımına almak istediğini söyledi. Mehmet çok sevindi. Hep özenerek izlediği kişilerin içinde olacaktı. Ama ayakkabısı yoktu. Annesi nasıl alacaktı şimdi? Alamayınca ne kadar üzülürdü. Yurda gidince mutlu ve özlemli yaşlar saçıldı gözlerinden.

İlk antrenman günü gelmişti. Mehmet'in yine aynı ayakkabılarla geldiğini gören öğretmeni rehberlik servisiyle de bağlantılı olduğu için maddi durumundan kısmen haberdardı. Ona kalbini kırmadan nasıl yeni bir ayakkabı alabileceğini düşündü. Daha sonra en fazla gol atan kişiye krampon hediye edeceğini söyledi. Bunun üzerine Mehmet o kadar istekli oynadı ki ondan daha fazla gol atmak neredeyse imkansızdı. Evet, yine başarmıştı. Annesi üzülmeyecekti. Bir şeyleri başarabilme hissini ikinci kez hissediyordu...

Zamanla beden eğitimi öğretmeniyle samimi olmaya başladılar. Sınıfa karşı da yavaş yavaş ısınmaya başlayan Mehmet, öğretmeniyle her şeyini paylaşır hale gelmişti. Annesini, babasını... Bazı şeyler dışında birçok şeyi paylaşmıştı. Ama yine de öğretmenine bile tam olarak güvenemiyordu.

Lisenin ilk yılını antrenman, maç ve ders üçgeninde geçirdi Mehmet. Hatta ilk kez teşekkür almıştı. Hem de iki dönemde de...

İkinci yıl okul takımıyla başarılı bir dönem geçirip liseler arası turnuvada şampiyon oldular. Mehmet yine çok iyi oynayıp bu kez ilçede en fazla gol atan oyuncu olmayı başarmıştı. Derslerini de aksatmıyordu, annesi öyle demişti çünkü. Bu sene iki dönemde de takdir almıştı. Üçüncü yıl geldiği zaman başarmaya alışmış bir Mehmet vardı artık ve hedefi çok netti. Beden eğitimi öğretmeni olacaktı. Son iki yılı yine takdirle geçirdi. Mehmet çoğu kişi tarafından sevilen bir öğrenci olup çıkmıştı. Lise bitti, sınav geldi...

Mehmet üniversite sınavından çok iyi bir sonuç aldı. Puanı yüksekti. Ama istediği tek şey beden eğitimi öğretmeni olmaktı. Ve ona başarmayı öğreten öğretmeniyle birlikte üniversitelerin beden eğitimi parkurlarına hazırlandı. Birkaç okula gitti. Hepsinin sınavını kazandı. Sonra en iyi şekilde eğitim alabileceğini düşündüğü okulu seçti. Birincilikle biten üniversiteden sonra girdiği sınavdan yüksek bir puan alıp öğretmen oldu.

İlk dersti. Dersi anlattıktan sonra çocukları serbest bıraktı. Kimisi voleybol oynamaya koyuldu, kimisi basketbol... Mehmet Öğretmen futbol topunu eline aldı, sahaya girdi. "Maç yapmak isteyenler gelsin." dedi. Altıya altı maç yapılan sahaya on bir kişi girdi. Bir kişi eksikti. Ömer öylece oturmuş onları izliyordu. Mehmet ona baktı, güldü, eliyle gelmesini işaret etti. Ömer koşarak sahaya girdi…

Mutlu...

06.11.2019

(Pdr ikinci sınıfta ödev için yazdığım öğretici bir hikaye. Kimi yerinin didaktik oluşu bu yüzden...)