Herkes zamanının herhangi bir diliminde onu acıtan anılarını silmek, üryan olmak istemiştir. Ben de istedim. Zamanında... Ama sonra anladım ki unutmak bir ilaç değil, bizi kendimizden sıyıran bir bıçak. Biz aslında unutamadıklarımızla biziz.


O hiç affetmeyeceğimiz zalim sevgilimiz, -sevgililerimiz- annemizin bizi günlerce ağlatan ve düşündüren her bir sözü, babamızın o öfkeli, nefret dolu bakışları; bunlar aslında varlığımızı oluşturan parçalardır. Her yaşantı bize bir tecrübe kazandırır hayata karşı. Eleyeceğimiz seçenekleri daraltır, bu iyi midir kötü müdür daha karar veremedim. Belki de bu yaşlanmaktır. Kendime hep sorarım, aynı tecrübesizlikle aynı şeyleri yaşamak ister miydin diye; bunun hiçbir zaman kesin bir cevabı olmadı bende. Fakat bu soruyu bir film ya da roman kahramanı kendine sorsa beylik laflarla çok mantıklı bir seçim yapardı. Ama ben yapamıyorum, belki siz de yapamazsınız, çünkü 'gerçeğiz.' Ne yazık ki gerçek hayatta hiçbir şey siyah veya beyaz değil, grinin değişik tonları sadece. Eskiden bu düşünce beni hüzünlendirirdi ama artık mutlu ediyor çünkü biz -yani insanlar- hepimiz parmak izlerimiz gibi farklıyız, bunun için de tüm doğrular tüm yanlışlar bize göredir, kesin bir doğru ve yanlış yoktur; bizler ve düşüncelerimiz ve tabii ki düşüncenin tamamen zıddı olan duygularımız vardır. Nadide bir çiçek gibiyiz yeryüzünde; hepimizin farklı yaşantıları, duyguları, tecrübeleri var. Her anınıza sahip çıkın. Kötü bile olsa. Çünkü bizi biz yapan ne yazık ki anılarımızdır. Fakat asla anılarımızdaki insanlar biz değiliz. O anıyı yaşarken başka bir insandık şimdi bambaşka...


Anılar, geçmiş yaşantılar; bir fotoğraf karesi gibidir. Yaşandıkları zamanda çakılıdırlar; oradaki insan siz değilsinizdir artık, o sizin o tecrübeyi yaşamamış eski halinizdir. Anılarınıza, yaşantılarınıza -kötü bile olsa- sahip çıkın çünkü onlar şimdiki seçimlerimizin sebebi...


Unutmayın ki bize verilen hediye 'unutmak' değil, hediye olan 'hafızamız'dır.