Evet, kitabın isminden de anlayabileceğiniz gibi okumayı bitirdikten sonra hiçbir şeyi kafanıza takmamaya başlayacaksınız...” şeklinde başlamayı ister miydim?

Zannetmiyorum. 

Çünkü her şeyin dört dörtlük olmasını ve mükemmel biçimde ilerlemesini beklemek benim için ne kadar anlamsız bir dilek ise, içinde ortalama yetmiş veya seksen sene kalabildiğimiz -bunu başarırsak bile çok az kolaylıkla sürdürebildiğimiz- bir evrende/düzende hiçbir şeyi takmadan ve hiçbir olumsuzluğa üzülmeden yaşayabilmek de yine o derece ütopik. 

İşte bu kitap da sizi hayallerinizin elinden alıp gerçekleri kabullendirme aşamasında destekliyor.


Zannediyorum ki birçok şeyi kabullenme konusundaki endişelerimizin ardında yatan sebeplerden biri de suçluluk hissedeceğimizi düşünerek bu histen olabildiğince kaçmaktır. Ancak bu kitap size hayatınızı ellerinize alma cesareti veriyor. Üstelik bu korkutucu hisle yaralamadan. Tabii biraz inciniyorsunuz -ki gerçek manada realist biri olmak istiyorsanız bu beklenen bir şeydir- fakat yaralanmıyorsunuz.


Kitabın, kapaklarında görmeyi en çok düşlediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz motivasyon sözcükleriyle donatılı kişisel gelişim kitaplarından farklı olduğunu söyleyebilirim. Fakat baştan söylemeliyim ki eğer her sayfasında yirmişer punto ile yazılmış, bir iki cümlelik ve bolca öğütlemeli kitapları tercih ediyorsanız okurken gözlerinizi kapatmanız gerekebilir. Hatta kulaklarınızı da.


Kitap; aklımızın, duygularımızın, inançlarımızın ne şekilde ve ne derece yanlılık besleyebileceğini açıklıyor.

Ancak sihirli tek cümlesiyle ile ufukları açarak (!) okuyuculara “hayatı keşfetmenin sırları”ndan bahsetmiyor. Sadece yolunda gitmediğini düşündüklerinizi değiştirmek uğruna içinizden geçenleri dürüstçe kabullenmeye hazırsanız eğer, bu konuda size yardımcı oluyor. 


Manson, sahip olduğumuza inandığımız ve toz kondurmadığımız değerlere fazlaca güvenmememiz gerektiğini ifade ederek bunları bir süzgeçten geçirmeyi tavsiye etse de tam anlamıyla şüpheci bir tutum sergilediği söylenemez. Yazar, hiçbir şeyin kesin olmadığı fikrini iddia etmiyor ancak kendinizle ilgili ve egonuzla çatışabilecek olan küçük bir şeyin dahi mümkünlüğünü ve belirsizliğini kabul etmenin, onun kesinliğinden emin olmaktan daha güvenli olduğunu ifade ediyor. (Belki bunun bir bakıma “asla”cılığa karşı bir tecrübe mantığı olduğunu söyleyebilirim.)

Ancak asıl mesaj daha ziyade şu ki: Güveninizi kaybettiren, emin olmak istediğinizi arayışınız ve bulamayışınızdır; bulamayacak olmanız değildir, ararken kendi içinizde kesinliğe varabilmek yerine.


Özel olmadığınızı, özel olmadığınız konusunda yalnız olmadığınızı hatırlatarak anlatıyor.


Okuyuculara her şeyin dört dörtlük olmamasıyla barışık olmanın sağlıklı bir düşünce olduğunu hatırlatan bu kitabı da bir okur olarak elbet dört dörtlük bulmadım. Daha doğrusu, yazarın her sözüne katıldığımı söyleyemesem de -bununla birlikte birçoğuna çokça hak verdim- kendime, bencilliğime, egoist taraflarıma farklı pencerelerden daha acımasızca bakarak, kendimi başka biri olarak düşünerek, üstelik bunu yine kendimi suçlamadan yapmayı öğrenerek bir nebze de olsa geliştirebildiğimi zannediyorum. 


Yazarın üslubu kitabın orijinal isminden de anlaşılacağı biçimde kabalığa, argolu sözcüklere varacak derecede rahat. (Kendisi de bunu dürüstlük ve güvenilirliği sağlamak konusunda bir araç olarak görüyor.) Belki sizi bu açıdan rahatsız edebilir. Yahut aksine bu yazarın tutumunu samimi bulanlarınız olabilir. Ben kendi açımdan böyle bir şeye gerek olmadığını düşünmekle beraber, önyargılı davranıp okumayı bırakmak istemedim; açıklanmak istenen hususa, konunun özüne odaklandım. İyi ki... 


Son olarak belirtmeliyim ki Manson’ın bana anlatabildiği özetle şudur:

Kafaya takmamak diye bir şey yoktur ve kafaya takmanın iki şekli vardır. Yaşam ise seçimlerimizden ibarettir. Dolayısıyla en başında, bir şeyi kafanıza takıp takmayacağınızı değil, kafanıza takacağınız şeyin kendisini seçmeniz gereklidir. (Seçmeniz gereken değerlerin neler olduğu kitabın içinde spesifik bir şekilde sıralanmıyor fakat asıl mühim olanın tüm bu değer ve yargıların büyüklüğü, iyiliği ve güzelliği değil; gerçek hedefinize ve asıl amacınıza uygunluğu, katkısı ve önemi olduğuna dikkat çekiliyor.) Bu durumda ise belki yıllardır alışageldiğiniz değerlerinizi tekrar gözden geçirmek ve en sade olduğunu düşündüğünüz arzu ve niyetlerinizi dahi sorgulamak durumunda kalıyorsunuz. Tabii aklınızı ve kalbinizi de.


Bu kitabı tam vaktinde okuduğumu düşünüyorum zira kendim hakkında bazı farkındalıkları kazanmaya hazır hissetmediğim bir zamanda okumuş olsaydım, ihtimal ki anlamamayı tercih edecektim. Bu nedenle eğer okumayı tercih ettiğinizde yazarın saçmaladığı fikrine kapılırsanız ileriki zamanlarda kendisine tekrar bir şans vermenizi isterim.