Sorarlarsa hatırlamadığımı kustuğum, çokça medeniyetin şehveti dilsiz Havva’yım.

Özlerim, kanarım, titrerim, yaşarım… En çok da gebe kalırım yeryüzünden.

Korkma! Adım güncel. Asfaltla tanıştım, belediyeler sağ olsun.

Greyfurt salatası düştüğünde sofralara çiçek, vişneler küpeyse nefretim hidrokarbon.

Atlar koşuştu, Kakadular sevişti, neler uyumadı, kimler sürümedi ayaklarını umuda. Güneş altı çürüyenler.

Asırcıklar önce amorf bir mezarlıktım, Nergal’e ibadet edilen.

Altuni zebercetler istilası ruhumu okşamadı değil, nihayetinde. 

Fark etmedin mi? Sahaf Yusuf Amcanın sol ayağı tam şuradaydı; Babil Sitesinin altında.

‘’Zebercet’’ demişken; gelmeyecek olan bütün kadınlara selam olsun. Gelmesinler ki sancısınlar ağıtlarda, gelmesinler ki hayatta tutsunlar aşıklarını... Döke saça olur mu hiç güzellik...

Aklın karıştıysa simülasyonuna çevireyim kamerayı.

Bir katil yürüdü sakinmiş gibi 2 gün önce. Sonra onu arayan polisler geçti üzerimden.

Ayakkabılarının altına yapışan maktulün kanını soludum derinlerimde.

Sonuç mu? Ben nereden bileyim nasıl kodladı admin...

Üç beş vakte müthiş mimarisiyle bir otel yükselecek atmosfere.

Kimliğini beyan etmek istemeyen ensesi kalınlar kerhanesi.

Metruk zamanları özlemeyi özlemek... Başardınız.

Altın vuruşlar, evsizler, tek bir nefes için 17 kilometre ellerinde bisiklet sürenler.

Taşın iki saniyelik aydınlığı! İki asırlık bilgeliğinizden daha estetik, daha samimi.

Utanarak bakın aşağıya... aşağıda olan aşağıda değildir. Değildir diyebilmektir.