her seferinde elimi göğsüme götürüp, yutkunuyorum.
bir zamanlar burada mıydım?
yerim burası mıydı benim?
benim içim miydi her şeyin yaşandığı yer -yaşar gibi öne atılan bir parça şekilsiz kalbim-
geniş, dikenli, daralan yollarının git gide açılıp baharlandığı-şimdi hayali bir çukur olan ilk heyecanlar.
belki de bütün bunlar benim kendime has kuruntum-
insani bir avunma biçiminin zuhuru yutkunuşum.
bir yerde durmamalıyım, zaten hiç gelmemeliydim.
yollar geçmeliyim, başımı okşasınlar diye yalvarmaya hiç vaktimin kalmayacağı engebeli, uzun yollar.
dişlerimin birbirinden ayrılışı o her şeyi içimden kusan iki saniyelik boşluk.
evime dönmekten başka , bilinmediğim yollardan başka kimim var?
bazı kadınların ellerini saçlarını götürüşünden beni anladıklarını düşlüyorum,
bu ses çıkmayan bağırtımı, söylenecek her şeyin geç kalışını.
dünyanın acı , alışılması katı kalplere mahsus kötülüğünü.
sevgili kadınlar, önce annem.
o buruk ve kene gibi başa bela gülüşümüz bizim birbirimize işaretimiz olsun!
-silikliğimizi , yok oluşumuzu bir oyuna benzetelim-
biz aralarında yürümüyoruz bile ,her yanımız bembeyaz ışık.
uzak bile değiliz, ölüyüz.
hep güzellikten,
şu kahrolası haberler, şu içimizin yangınıyla kül olmayan ülke.