Lili, biliyorsun buraya gelmeyi kendim istedim. Derin mutsuzluğuyla ünlü bu yere gelip, söylenenlerin gerçekliğini kendi mutsuzluğumla karşılaştırarak doğrularım dedim. Duvarlarının inceliğinden diğer hastaların varlığını sık sık hissettiren bu yerde derin mutsuzluğu hissetmek mümkün değil. Uzun bağırma krizlerinin bitmesi için hiçbir şey yapılmıyor. Öksürük seslerine her gün bir yenisi ekleniyor. İnsan burada yalnız hissedemiyor. Yüreğimdeki oylum da hep benimle. Keşke diyorum bazen. Keşke zihnimdeki karmaşa ile bu oylum ortada buluşabilse. Birbirlerinden alıp birbirlerini iyileştirse. Ama biliyorsun iyileşmek imkansız. Çok düşünmek istemiyorsan, düşünememeye mahkum ediliyorsun. 

Seni özledim Lili. Susarak kurduğun cümlelerini özledim. Hissetmediğin acıları dahi bilişini, gün batımına benzeyen gülüşünü ve bana olan inancını özledim. Burada sana ait bir şeyler var gibi Lili. Geldiğim ilk günden bu yana seni anımsatan bir şeyler var. Anlatmaya çalışayım. Biliyorsun ya ben uzunca yıllar evde hissetmeyi aradım. İnsan evde hissetmeyi ailesinden öğreniyor ve onlar sayesinde ait hissedememenin zorluklarını kavrıyor. Önce varlığına şükrediyorlar. Sonraysa varlığını eğip bükmeye uğraşıyorlar. Eğer şekil almıyorsan fazlalık gibi hissettirmeye başlıyorlar. Tüm hayatın boyunca kendine bile yük olacak kadar fazla hissediyorsun. Farkındalığı yüksek biriysen ki bu da seni yetiştirenler sayesinde gerçekleşiyor, genelde mutsuzluğa mahkum oluyorsun. Çarenin yeni bir ev olduğunu, bu evin bir mekandan çok hayatına aldığın insanlarla kurulu bir yaşam olduğunu varsayıyorsun. Ama bir şeyleri hep kaçırırız ya; büyük bir vazgeçişin ardından, hep daha iyisini arar oluyorsun. Zamanla arayıştan da vazgeçip hissizleştiriyorsun kendini. Ev aramak hep yürüdüğün o yolda açan çiçeklere benziyor işte. Üstüne basmak önemsizleşiyor bir yerden sonra. Sen o çiçeklerin açtığı ilk gün gibi hissettiriyorsun bana. Kışın bitişini haber veriyor renk getiriyorsun. Evde olmak da böyledir ya. Burası da seninle olmak gibi hissettiriyor bazı anlarda. İlaçların etkisiyle gelen huzura mı bağlamalıyım bunu yoksa çocukluğumu hatırlatan çiçekli yorganın desenlerine mi bilmiyorum. 

Çok eskiden konuşmuştuk hani, demiştin ki; bizler rüzgarın savurup durduğu kar taneleri gibiyiz. Erimek için süzülüyoruz. Rüzgar beni denize kadar getirdi Lili. Bazen hoyrat bir dalgadayım bazense gün ışığı görmeyen en kuytu yerlerdeyim. Ama biliyorum ben artık bu koca denizin hiç fark edilemeyecek bir parçasıyım.