beceriksizin tekiyim

yaklaşık olarak yedi dakikadır bir ipin üzerinde kendimi hayal ederken

düşen bedenimle çürük bir rüyayı batırdım,

yürüyemedim, ipten düştüm.

sonra ''hoş geldiniz'' tabelası karşıladı

belki fizyolojik gereksinimler, belki kaygılı endişeler derken

''bu rüyayı kendime yakıştıramadım''

alarm çaldı, uyandım.

tozunu almak istediğimiz kötü anıların birlikteliği ile

sigortasız bir işçi mahcubiyetini giydim üzerime

meydan okuduğum hayatın ortasına gelmeden

yolda Dostoyevski ile karşılaştım

''ezilenlere'' telaşlandık, arkasından yas tuttuk

yeterince dert, biraz küfür, azdan az aspirin

yetersiz rakı ve yetersiz rakı kadehleri için adresler sorduk

sonra tüh dedik

şimdi liriksel konuşmaların tam zamanı

ama içimiz bastırıyor

tohumlanacak olan filizlerin topraklarını diyerek

kaygısal sessizlikler eşliğinde ağrılarımızı aldırdık

tabela bir nalburu gösteriyor.

bu şiir için ezgisel çağrışımlar eşliğinde,

demetlik çiviler gereklidir.

bilhassa üç tahta, dört duvar tartışmasına gerek yok 

bir mezarlık bulsak bu yolun sonunda ağlardım elbet

canlı çıkamayacağımız bu muhaberenin duasını

kapatıp gözlerimizi önceden okurduk.

gıyabında niyet önemli 

uykusuzluk bir niyettir

yorulmak bir niyettir.

mütemadiyen yaşamakta bir niyettir.


şimdi bu konuları geçelim, kırgınlık falan yok Allah'ım

tabii ki kanayacak dizlerimiz, ağlayacak gözlerimiz

başka türlüsü mümkün değil.

yalnız çarkı bozuk bir hayatın ortasında bırakıp

ayracı elimize tutuşturma.

biraz yol göster, tarih bizi mağlup olarak bilmesin

mesela dişlerimiz arasında acıları saklamaya yer açmakla başlayıp

korunaklı apartman boşlukları yaratmak ne iyi olurdu

o vakit üç-beş katlı evlerden enkazlar çıkmaz

ve gidenin arkasından yas tutmazdık


bilemedik işte

adımlarımız üzerinden hesapların yapılamayacağını

burada uyuyayım diyorum,

evet, evet tam burada

sonra bir çekyata sığdıramıyorum

gövdemin tahammül edilemeyen hiçliğini

bakma öyle doktor

''iyi değilim'', ''olamıyorum''.

işte öldü!

öyle kırgınlık,

öyle ağlamaklı,

öyle ağrılı,

gelmesini istemediğimiz şubat aylarının yedisi.


kim neyin ilk kaybedişini, kim neyin ilk hüznünü yaşamış ki?

kaybedişi de, mutsuzluğu da hak etmek lazım

yoksa bu rüya nasıl görülür , bu yol nasıl yürünür?

kırlangıç gibi geçip giden bu gençliğine 

sen yokken, çok ağıtlar yaktım.

sonra ayakların üşümesin diye toprağına sıcak su döktüm

şimdi bu şiirin sonunda yüksek sesle bir dilek tutacağım

bir ihtimal ki haydi sen de kalk ve gülüver

çünkü senin bisikletlerin vardı bir değil, iki

mavi, masmavi: yaşamın rengi

ve yaşamak lazım çiçek açan baharlı sabahlara uyanmak için derdin

yirmi sekizinde bir düşü düş'e dalarak uyudun.