biz, acının ve öfkenin kucağında gözlerini açmış, doğumumuzdan bu yana süregelen ve göğsümüzün orta yerini sarmalayan boşluğu beyaza boyamaya çalışan 21. yüzyıl avareleriyiz.

sisifos’tan hallice az gidip uz gidemiyor, aşina olduğumuz ilk dağa taşa muhabbet besliyoruz.

sevgiden uzun zaman önce feragat ettiğimiz gibi çalakalem yazılmış sayfaların ardında gizlediğimiz düşlerimizin, zihnimizde saklanan ve düşünmeye korktuğumuz şeylerin dilimize gündelik şeylermişçesine dolandığı bu vakitlerde keder, atlatılan değil, içe atılan bir hezeyan olmaktan öteye gidemiyor. hangi kapıyı çalsak öteki sağır bize, alnımıza çivilerle işlenmiş kaderden kaçışın hurafesi bile semavi. her birimiz kapalı kutular ardında bulunmayı bekliyoruz. mühim olan hiç var olmayan birini arama cesaretidir pek tabii ama değiliz ki Schrödinger'in kedisi. eğer olur da cesaret edersek mabedimizden çıkmaya, bizi karşılayacak olanlar yine fare kapanlarıdır. hangi duvara yaslansak sırtımız ağlamaktan yosun tutmuş insanların feryadıyla kavruluyor. yanaklarında hissettiğin yaş senin benim değil, dünyanın rutubeti