Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi. Hiç susmadan nazlı bir gelin gibi salınarak, bir bayrak gibi dalga dalga semaya yayılarak. Bir yerinden patlamak üzere olan bu kalbimi el bombası say. Beni bir roket mermisi kadar güdümlenmiş göreceksin, beni ateşlenmeye hazır bir fitil, beni çarpışan füzelerden sızan kızgın bir mil kadar. Miğferimde çiçek, göğsümde senin saçman, önümde kapılar yapıyorum senin açman ve yeni yollar bulman için.


Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi. Susturamıyorum hatıramda. 

Bir obrukta bekliyor yarım kalan gecelerimiz, kırmızı bir at beliriyor karşımda, uzun yollar kıvranıyor altında. Seni sessiz bir yerlerde arıyorum, arıyorum topraklar dökülüyor omzundan. Arıyorum ağaçlar yıkılıyor, arıyorum bir akordeon oluyor aklımda. Bu yangına bir körük oluyor akordeon. Bizim savaşımızın çalgısı. Bizim kandan olma bileklerimiz. Şimdi burada, bir tufanda gece gündüz demeden akmak bilmemeklerimiz var.


Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi.

Ölü bir aşkı körüklüyor hatırımda. 

Sıyırılan kemiklerimizle her yanımız toprak olmaktan yana.

Beni gocunduran şey bilmemelerimiz. Benden çok bundan yana olmaların.

Benden çok uzakta, kımıl kımıl yanan bir ateş besliyor aramızda, akordeon, beynimi eziyor özü çıkana kadar, her şeyi önceden seziyor meğer. Bana hiçbir aynayı anlatmayarak. Bir rüyaya bulandığım gecelerimiz. Gecelerimiz ne patlak, ne silah sesleriyle dolu filika, ne gözlerimin ucunda boy veren bir kabza. Çatlıyor göz kırpışlarımın arasında. Kanıyor yine dileklerimiz. Bir sokağı bir çakmakla aydınlatmak var şimdi. Otlar yakarak büyülenmeliyiz. Kemikler asarak akasya ağacında, çalkalanan kan sesidir bu ağzımda. Ağzımdan çıkan her şey dökülebilir şeydir, yayılır ve sızar. Bir ayna hep aynı tokadı basar. Basılabilir şeydir, asılabilir şeydir tepetaklak.


Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi. 

Ne fayda izlediğimiz her şeyde bir bina olması, yıkılması sonra. Ne fayda kucakta duran çer çöp ve ne fena aldırmak bunlara. Yol geçen hanında bir sabah, duruşmalar eklendikçe bir sabah daha. İşte kusuyor tümceleri parmaklarım, yırtıyor ağzım kağıtları ne fena. Söylemek ne fena içinde yayılan tütmeleri, ne fena senin için uzaktan kan gütmeleri. Her şey parlak ve yıldızsız bir gök burada. Her şey canlandı yeniden, ölü bir hatırayla, şimdi güller kana batacak evet, evet o akordeon kırılacak omzumda. Bir kanal açılacakmış yalan, yollar yeniden uzun uza, köprüler dikilecekmiş, hastaneler falan filan. Büyük binalardan korkuyorum, korkuyorum devrilmekten, devirmekten başımı omzuna. Ve çarpıştığımız anda yükselen bir ses şimdi hatıran, bana bir akordeondan kalan.


Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi.

Bir ateşe üflüyor durmadan. Benim ve bana faydam yok. Benim ve bana vurulacak tüm silahları sarmam için kollarımla. Durmam lazım. Durulmayacak yerlerde ve olunmayacak yollarda bulunmam. İyiyi kötüden, gafleti bir sabah uykusundan ayırmam lazım. Seni kayırmam lazım tüm suçlarından. Her cümlene ama'lar doldurarak. Bahçeler kurarak bahtiyarlığına, savrulsam da tutunup ihtiyarlığına bir dağın, işte ellerim, işte bombalar, işte firkete gibi yakamdasın ya, işte bir silahın vurduğu omzum çıkacak. Toprağı sıyıracak bir mermi, sana gelmeden, beni bularak, ısıracak bizi vahşi bir köpek gibi. İşte dişlerinde örülmüş bağlar, işte sırtında bağlanmış taşlarla hızır alametleri. Ölmüyorken ölmek çok kolay. Sanmıyorken varsaymak, hiç aklında yokken kanmak, hiç kıvılcım olmadan yanmak ne hoş, bulanmadan donmadan akmak kolay kimse suyu karıştırmazsa. Ne faydası var yıkılan bir ağacın, ne faydası var düştüğünüz yollarda kan görmenin. Bil ki o taş yollar kimseyi kayırmayacak. Ne kolay bunları bilmeden ağlamak, bir tuşunu sökmek bu çalgının, içindeki şarkıda geçen bir güneşi aydınlık sanmak, güneşten yanmıyorken orada.


Omzum sana çarptığı an çalmaya başlayan bir akordeon şimdi.

Gaip olmanın tüm ertesileri bozduğu söylenir. Ölümün daha kolay olduğu bir kulvarda. Kazanan biz olamayacağız, kan da bizim değil alyuvar da. Tazeliği savunmanın aksi nedir, nedir tepemizi turlayan şafak her gün yeniden. Nedir ufukta görünmek için direnen şey, neyi örgütlüyor dünyaya, neden sonlandırmaya gücümüz yok diye bilinen her şeyin bir sonunu görür gibi oluyorum ben. Bu akordeonu neden soluyorum kulaklarımla. Taşlamak için taş, akıtmak için bir damla yaş yok denilen yerdeyim. Bir tuğladır tek dostum göğsümde örülen, bu kiremitten elleri bir bir sevilen bir şeye dönüştürüyorum. Tunca dönüyor dudaklarım topraktan aldıkça beni, bir kelimeyi ısırıyor emdikçe bu korkak minerali. Bu sayfa bir akordeona aittir, omzumda bir akordeon minderi. Kalakalmak için harika bir gün, unutmak için harika bir zaman seni. 


Şimdi bir akordeonun nefesini keseceğim, 

Işıklarını kapatacağım filmin.

Bir ağaç resminin titreyen yapraklarıymışız gibi, durup bir düşünmenin nabzıyız şimdi. 

Bu nabız ki bundan böyle toprakta atacak.

Attıkça bir cânı teninden atacak. 

Akıtılacak, 

bir bakışın sızmasıyla.

Benim, bir temmuzun kızmasıyla

dönüp duran şey.

bir pervane,

bir proton ve felek.

Bu ışıklar kapatılacak,

ve şimdi yere yığılan bu omuz, 

bir gün yine gelecek dünyaya.