4. Bölüm


Cem Adrian~Bu Şarkı Aşka Yazıldı


"


"Bilinci açıldı, kendine gelmeye başladı hocam" hemen yanımda duran kadının sesi kulağıma dolmuştu, gözlerimi araladım, bir iki kişi vardı yanımda


"Açtı gözünü, uyandı!" Duyduğum ses çok tanıdıktı


"Buçe, Buçe" aynı ses ismimi tekrarlıyordu.


"Sakin olun beyefendi, yerinizden kalkmayın lütfen" Az önceki kadının sesiydi ama bu sefer ses tonunda ünlem işaretleri dolaşıyordu resmen.


"Tamam hanımefendi, kalkmayacağım ama en azından yer değiştirelim, ben ona yakın olayım"


"Acil bir durumda da müdahale edersiniz o zaman? Bana bakın eğer biraz daha konuşursanız sizi başka bir yere alacağım" son cümlesi gayet azarlayıcıydı,


"Tamam tamam, sesimi çıkarmıyorum"


"Bu kaçıncı ses çıkarmama sözünüz acaba, ben tam sayamadım"


"Sayılacak bi tarafı yoktu çünkü- bakın elini hareket ettirdi Buçe" kadın iç çekerek devam etti


"Heycanlanmayın, kendine geliyor ilaçlar etkisini göstermeye başladı, birazdan kalkacak"


"Bi zahmet kalksın, 5 saattir uyuyor hanımefendi" konuşan ve muhtemelen hiç susmayan Sinandı, hâla buradaydı inanılır gibi değil.


Yavaş yavaş doğrulmaya çalışıyordum, yanımdaki kadın -muhtemelen hemşire- bana yardım etti, doğrulduğumda etrafa bakma fırsatım oldu, bir ambulansın içindeydik. Ben, Şam Şeytanı, hemşire ve hemen solumda başka bir hemşire.


"Buçe iyi misin?" Hemşirenin sorusuna başımı sallayarak cevap verdim ama konuşmamı istediğinden olacak ki başka sorular sormaya başladı, kısa cevaplar verip sonunda sıkıldığımda kadını durdurdum


"Bunun ne işi var?" Dedim Sinanı gösterirken


"Hâla buradasın utanmıyorsun da" diye devam ediyordum ki hemşire şaşırarak


"Dayınızın yanınızda olmasından daha normal ne var ki?" Deyince ilk şok geldi


"Dayım?"


"Evet" dedi Sinan sırıtarak


"Yeğenim hanfendi biraz kafayı üşüttüğü için gidip geliyor hafızası" hemşire esefle başını salladığında sinirlenerek


"Kafamı üşüttüğümden hafızam gidip geliyor?! Öyle mi?" Dedim


"Hemşire hanım bu adam benim dayım falan değil, ya bu nasıl dayı olsun Allah aşkına sakalı bile çıkmamış görmüyor musunuz yetkili biri yok  mu ya ben şikayet edeceğim bu şam şeytanı at hırsızını, alsın polisler bunu atsınlar bir hücreye. Yemek, su falan da vermesinler. Öyle ölsün bir köşede"


"Ne kadar ayıp, köseyim diye sakalımdan mı vuruyorsun beni yeğenim?" dedi bir yandan da dilini dişlerinin arasına koymuş cık cık cık diyordu.


"Ayıp mı? Senin varlığın da dünyaya büyük ayıp ama kimse sesini çıkaramıyor"


"Bi kendine gel be kadın, sonra laf dalaşına girersin. Dinlen biraz diyeceğim de 5 saattir horlaya horlaya uyduğun için dinlenmeye gerek yok, enerjini toplamışsın sen, belli"


"Oh, iyi yapmışım genzime sağlık, burda olduğunu bilsem daha çok horlardım. Ayrıca bu halde olmam senin suçun, eğer arabadan inseydin o kadar beklemeyecektim ve araba bana çarpmayacaktı-" son cümleden sonra bi on saniye kadar durdum


"Çarptı değil mi? Kaza yaptık biz. Elim kolum sağlam mı, bacağım tutuyor değil mi? Sakın bir daha yürüyemeyeceksin falan demeyin. Yoksa daha kötüsü mü var, ölecek miyim hemşire?" Hemşire bıyık altından gülerken


"İyisin iyi, o kadar büyük bir kaza olmadı çok şükür" deyince rahatladım yani biraz rahatladım, çok az, eser miktarda


"Arabam-"


"Araban artık yürüyemeyebilir" Sinanın konuşması her seferinde modumu düşürmeye yatıyordu, yine öyle oldu konuştu ve az önceki rahatlamam buhar oldu.


"O ne demek?"


"Ne demek olacak Buçe arabanın arkası pert. Bir süre kullanamazsın o arabayı. Hem zaten değiştirmeyi düşünüyordun. Bak bahane de buldun ne güzel"


"Değiştirmeyi falan düşünmüyordum, canım arabam, nasıl kıydılar sana" serzenişim ambulanstakilere komik gelse de beni güldürmüyordu. 


"Nasıl döneceğim şimdi ben?"


"Orasını bilmiyoruz" dedi hemen yanımdaki erkek hemşire.


"Zaten ne biliyorsunuz ki, şak gibi birde bu adamın dayım olduğuna inandınız mı"


"Dedenin 3.hanımının en küçük oğluymuş. Aranızda bir yaş varmış sen ondan büyükmüşsün" dedi kadın hemşire


"Ben ne diyeyim nerelere gideyim kime duyurayım sesimi. Şimdi siz ona mı inanıyorsunuz?"


"Senden daha inandırıcı geldi" Erkek Hemşirenin konuşması ile ölü taklidi yapmak istedim ama yapamadım tabi.


"Bırakın beni gideceğim" konuşmamla


"Kimse tutmuyor zaten, serumun bitsin siz yolunuza biz yolumuza, hem gayet iyisiniz ikinizde. Artık sizi birbirinize teslim edeceğiz" dedi erkek hemşire


"Bi bu gelmemişti başıma o da oldu" dedim yakınarak


"Ne ekersen onu biçiyorsun Buçe" dedi Sinan, oldukça ciddiydi ve yüzüme bakmıyordu


"Yaptığı şeyler yoluna geliyor insanın" sonra neden alayla gülerek


"Yani yaptığın bi kötülük varsa diyorum, ona say. Hem benim varlığımı hem de bu kazayı. Sonuçta beni de büyük bir bela olarak görüyorsun" ara ara böyle vurgulu konuşmalar yapması burnuma pis kokular getiriyordu, bu çocukta bir şey vardı, peşime bu kadar takılması tabiki tesadüf değildi. İyi de benimle derdi neydi?


Bir şey diyemedim, kolumdaki seruma döndü bakışlarım, bitmiş gibiydi.


Kolumdan yavaşça serumu çıkaran hemşire gülümseyerek geçmiş olsun dedi. Daha sonra Sinanla ambulanstan inip dinlenme tesisine girdik.


"Ne yapmayı düşünüyorsun?"


"Anlamadım?"    


"İfade verdikten sonra nereye gideceksin? İstanbula mı döneceksin?"


"İstanbuldan geldiğimi nereden biliyorsun ki?"


"Az önce konuşurken  söyledin ya"


"Ben mi söyledim? Hatırlamıyorum"


"Hafızan pert diyorum, inanmıyorsun" dedi gözlerime bakmadan


"Doğru, birde kafayı üşütmüştüm ben değil mi dayıcım?"


"Evet yeğenim." Dedi durup güldükten sonra devam etti, gülerken gözleri kısılıyor istemsiz hareket ediyordu, asla sabit bir şekilde durup gülmüyordu, ya öne arkaya gidiyor ya da zıplıyordu daha doğrusu kahkaha attığında zıplıyordu, bir iki kez gözüme takılmıştı doğrusu.


"Genç bir dayı oldum ben. Sende benim babamın ikinci karısının kızının kızı oluyorsun"


"Tekrar etmene ihtiyacım var"


"Senin deden 2 kere evlenmiş sen ikinci evliliğinden olan kızının kızısın"


"Nasıl bir hayalgücün var, kafanın içinde ne yaşıyorsun gerçekten çok merak ediyorum-"


"Hanımefendi ve beyfendi." Bir polis memurunun bize yaklaşmasıyla susup onu dinlemeye koyuldum


"Buçe Darağaç ve Sinan Şeref?" Dedi bize bakarak


"Evet benim" ikimizde aynı anda söylemiştik, memur dışarıdaki aracı gösterip


"Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor. Orada ifadenizi alacağız" deyince önden yürümeye başladık.


"Bize çarpan aracın sahibi nerede iyi mi?" Diye sordum memura


"Onu hastaneye kaldırmak zorunda kaldılar. Durumu sizin kadar iyi değil, çok şükür ikiniz de hafif atlattınız bu kazayı" deyince kafamı salladım


"Umarım iyileşir" dedim memur da kafasını sallayarak tasdikledi beni.


"Arabam nasıl olacak burada mu bırakacağız?" Henüz hareket etmediğimiz için sorma gereksinimi duymuştum


"Birazdan çekici gelip alacak. İçinden alacağın bir şey var mı?" Biraz durup düşündüm


"Kredi kartım olabilir içinde. Gidip alabilir miyim?"


"Evet, birlikte gidelim" deyince arabadan indik, Sinan arabadaydı. Kredi kartımın limiti çok az olsa da ihtiyacım olabilirdi. Hızlı olmaya çalışarak arabaya doğru yürüyordum, polis memuru yanımdaydı.


Arabaya yaklaştığımızda arka kısmının tamamen içine göçmüş olduğunu gördüm, ön kısmı da iyi görünmüyordu ama arkası tamamen gitmişti, iki elimi ağzıma götürüp açık kalan ağzımı kapatmaya çalıştım


"Mahvolmuş"


"Suçlu olan karşı taraf, eğer yaşarsa şikayetçi olduğunda tamir masrafını karşılar." Dedi polis, o an ne oldu bilmiyorum içime bir ağırlık çöktü böyle en karasından bir ağırlık, göğsümün üstünde büyük bir yük varmış gibi hissediyordum


'Eğer yaşarsa?'


Arabanın sağ kapısını açıp torpidoya eğildiğimde zihnimin içinde bu cümle ardı sıra tekrarlanıyordu


'Eğer yaşarsa'


Daha fazla dayanamadım, torpidodaki kartlığı  alıp kapıyı kapattım ve yürüdüm, koşmak istiyordum aslında koşunca unuturmuş insan. Bu zamana kadar koştum, keşke unutsaydım, hafızamı yoran ne varsa unutsaydım. Ama olmuyordu, zihnimde söküp atamıyordum bana yük olanları. Yaşadıklarım dönüyor dolaşıyor yine kapımı çalıyordu yine bana sevmediğim ama hoşgörü göstermek zorunda olduğum bir misafir gibi geliyorlardı ve boğuyorlardı beni, onlar da sevmiyordu esasında beni tek dilekleri daha çok yormaktı bendimi. Başarıyorlardı, her seferinde daha çok yoruluyordum.   Bir video oyununun içindeydim sanki, gün geçtikçe can hakkım azalıyordu ve gün geçtikçe daha çok kasıyordu yaşamım.


*