5.Bölüm


Kafamın içi susmuyor ve bu bazen çıldırtıyor 11.


Zemin Kat~Çok Mutsuzum Ama İyiyim

Zaaf~Bizden Olmaz Sevgilim


*



Polis arabasına bindiğimde Sinan'ın diğer polisle çoktan muhabbet kurduğunu fark ettim, beni görür görmez gülümseyerek


"Gel gel dayısının prensesi" diyip yanındaki boşluğu gösterdi, sanki araçta başka yer vardı da oraya oturmayacaktım.


"Ne dayısı, hâlâ mı aynı yalan?"


"Yalan mı?" Polis memurunun şaşkın bakışlarına döndüm


"Memur bey ben şikayetçiyim bu adamdan-" Beni durdurdu


"Gördünüz mü? Az önce ne dedim, benden şikayetçi olacak ve hatta beni yanında istemeyecek dedim değil mi? Niye, çünkü yine az önce anlattığım gibi alkoliğin biri, yanında kimseyi istemiyor memur bey, merhum canım ablam  bana emanet etti, annesinin vefatından sonra delirdi zaten bu kızcağız."


"Ne dedin ne dedin sen? Annemin vefatı mı?"


"Görüyorsunuz ya, hala kabullenemiyor zavallı, memur bey bizi daha ne kadar tutacaksınız bilmem ama beni uzaklaştıracaksanız bile bu kızcağız için bir şeyler ayarlayın, can güvenliği sıfır denecek kadar az. Arabada ben olmasaydım kimse kaza yaptığından haberdar olmayacaktı. Telefonunu bile almamış. Eğer bunu da yalanlayacaksa sorun ona nerede telefonu? 27-28 yaşlarında birinin bu devirde telefonsuz olduğunu gördünüz mü?"


Gerçekten şapka çıkarılacak bir performanstı, alkolik olduğuma ve hatta annemin öldüğüne ben bile inandım şuan. Mimikleri, yüz hatları bu söylediklerini o kadar doğruluyordu ki o an kendimi nasıl savunacağımı bilemedim gerçi ben zaten genel olarak kendimi nasıl savunacağımı bilmeyen bir insanım ama bu sefer gerçek anlamda köşeye sıkıştırılmıştım.  Bıkkınlıkla nefesimi dışarı verip kafamı avuçlarımın arasına aldım, parmaklarım saçlarımı bir tarak gibi kavramış halde polislerin konuşmasını bekliyordum. 


"Peki peki beyefendi. Artık onu şehire dönünce halledeceksiniz. Biz buraya kaza yerini incelemeye geldik ama sizden de bir ifade almamız gerekiyor mecburen. Öncelikle Buçe Hanım siz sürücü koltuğundaydınız değil mi?" 


"Evet"


"Yanınızda dayınız vardı?" Gözlerimi devirip kafamı salladım.


"Evet hatta tam da arabadan inmesi için tehtid ediyordum ama o bir türlü inmedi. Eğer inmiş olsaydı diğer araç bana çarpmayacaktı. Arabam sağlam kalacaktı ve ben şuan çoktan Balıkesirde olacaktım"


"Peki, sizin aracınız hareket halinde miydi?"


"Hayır memur bey, biz duruyorduk,  diğer arabanın farı gözümü alınca arkaya baktım o sırada çarptı zaten, Sinan ve ben aşağı doğru eğildik uyandığımda araçta değildim"


"Anladım. Diğer arabanın sürücüsü şuan yoğun bakımda, durumunun ne olacağını Allah bilir, dava açmak isterseniz  mahkemeye gidersiniz. Aynı zamanda Buçe hanım  dayınızdan şikayetçi iseniz lütfen karakola gidip şikayetçi olun bunun için şuan yapacağım bir şey yok, eğer size zarar verdiyse yahut veriyorsa müdahale edebiliriz"


"Zarar mı? Zarar mı memur bey?" Dedi Sinan gülerek


"Yardımdan başka hiçbir şey yapmam ben ona, bir yerlerde düşüp bayılacak diye ödüm kopuyor. Ya hu kaç saat önce dinlenme tesisinin tuvaletinde düşüp kaldı da insanlar yardım etti ben yetişene kadar. Buna da inanmıyorsanız hep birlikte girelim tesise soralım oradaki çalışanlara, ne dersin  Buçe?" Dedi pis pis sırıtmaya devam ederken.


"Memur bey şuan kendimi nasıl aklayacağımı bilmiyorum, tesiste bayıldım çünkü şeker hastasıyım ve uzun süredir yemek yememiştim.  Telefonum yok çünkü buraya gelirken kırıldı. Bunları ispatlayacak hiçbir kanıtım yok. Bu adam benim dayım falan değil, başından beri kim olduğunu bilmiyorum ve bana musallat oldu."


"Dediğim gibi, şuan için bir şey yapamayız ama şehir merkezine döndüğünüzde direkt şikayetçi olmaya gidebilirsiniz.  Sizi Balıkesire biz götürebiliriz bu arada" diye de ekledi. Biraz düşünmem gerekiyordu ama düşünecek çok bir şey yoktu, bir miktar param kalmıştı bu bana ne kadar yeterdi bilmiyordum bile, arabam zaten çalışamaz durumdaydı, ayrıca bana musallat olan bu şam şeytanı vardı, tek çarem kabul edip Balıkesire gitmekti orada ne yapacağımı bilmiyordum, bir iki akrabam vardı ama onlara ulaşmam mümkün değildi telefon numaralarını hatırlamıyordum bile.


"İstanbula dönmemin bir yolu yok mu?"


"Balıkesire gidip oradan şehirler arası otobüse binebilirsin"


"Bilet parası ne kadar ortalama?"  Yanındaki polis memuruna döndü


"Ne kadardı Cengiz? 250 300dü değil mi?" Diye sordu, Cengiz dediği kişi de kafasını sallayarak


"Evet evet o civarlardı. Merak etmeyin size yardımcı olacağız hanımefendi, ihtiyacınız olan her şeyde yanınızdayız" dedi.


"Peki madem, sizinle geleyim ama arabamı nasıl alacağım daha sonra?"


"Birazdan çekici gelip alır, iletişim için bir telefon numarası verirseniz?"


"Kendi numaramı artık veremem maalesef ama bir arkadaşımınkini versem olur mu?"


"Tabi olur, size ulaşabilelim yeter"  


"Dayıcığım neden benim numaramı vermiyorsun ayrıca çok teessüf ederim benim arabamla İstanbula dönmek varken polislere iş çıkarıyorsun." Aklım almıyordu nasıl bu kadar ciddi durmayı başarabiliyordu? Gözlerinin içine baktım muzirce bir gülümsemeye mahal bile yoktu.


"Hâlâ dayıcığım diyor ya hu, utanmıyorsun da Sinan Efendi! Ama ben biliyorum, hele bir merkeze varayım o zaman görürsün sen dayı mı ayı mı olduğunu. Memur bey sizinle geeleceğim"


"Tamam, Sinan Bey-" polisi durdurdu.


Aracım burada ama bu tedirginlikle şuan kullanamayacağım.  Sizinle Balıkesire gelirsem iyi olur zaten Buçe buradayken tek başıma gitmem ablama ihanet olur."Durdu, resmen gözleri dolu doluydu,


"Biliyorum, inanmıyorsunuz ama o bana ablamın tek emaneti.  Ben ablamı çok genç yaşta kaybettim, ablam bana kol kanat gerdi beni bu yaşıma getirdi memur bey, şimdi çocuğunu nasıl bir başına bırakırım?" Bana döndü, gözyaşı yanağından süzülmüştü


"Buçe, biliyorum benden nefret ediyorsun annenin ölümünden sorumlu tutuyorsun ama inan bana tek amacım yanında olmak. İzin ver yardım edeyim sana"


"Ya bırak Allah aşkına ağlıyor birde utanmadan. Bir an önce gidelim ve kurtulayım senden" Polis memurları ikimize de üzülerek baktığında Sinan'a inandıklarını anlamıştım. Ne saçma bir şeyin içine düştüm böyle!


Daha da beklemedi polisler, biri öne geçti, diğeri yanımızda oturdu ve polis aracı hareket etmeye başladı. Sonunda yola çıkmıştık. Polisler kendi aralarında sohbete başlamışlardı, kafamı cama çevirip dışarıyı seyretmeye başladığım sırada Sinan kolumu dürttü


"Şarkı dinlemek ister misin?"


"Sen mi söyleyeceksin?" Sorumla kahkaha attı, telefonunu uzattı


"Benim polislerle muhabbete başlamam çok zamanımı almaz, yol uzun" dedi, telefonunu almak istemiyordum açıkçası, evet sıkıcı geçecekti ama umrumda değildi.


"İstemiyorum şarkı dinlemek"


"Film de izleyebilrisin" aslında telefonunu alırsam belki kimin nesi olduğunu öğrenebilirdim, bir şey demeyince tekrar konuşmaya başladı,


"Sana iyilik yapanda kabahat, ilk ve son kez uzatıyorum telefonu, sen kaybettin" kafamı çevirip yüzüne bakmadan telefonu aldım, bir şey demedi ve muhtemelen polislerle konuşmak için kafasında diyaloglar kurmaya başladı.


Birini sevmiyor oluşum ondan gelen iyiliği de sevmiyor olmak demek değildi bence. Ayrıca ben istemedim kendisi teklif etti. 

Ama telefonunu teslim etmeden biraz kurcalamak ve hemen önce fabrika ayarlarını sıfırlamak aklımda dönüp duruyordu, her normal insan telefonu sıfırlandığında sinir krizi geçirirdi diye düşünüyordum.  Aklıma gelen bu şeye sinsice gülümserken kafamı cama yasladım, çok eğleneceğim çok.


*


Merhabalar ♡


5.bölüme geldik, bölümleri yazarken bazen kendimi yazmak konusunda çok geliştirdiğimi düşünüyorum, gerçi yaklaşık 5 yıldır yazmaya çalıştığımı düşünürsek bu çok da tebriğe şayan değil 😂 neyse,


Hikaye nasıl gidiyor?


Karakterlerle ilgili bir fikriniz var mı merak ediyorum açıkçası.


Ve eğer bölümü beğendiyseniz oy verip yorum yaparak destek olabilirsiniz.


Esen kalın :)