6. Bölüm


Tuğkan~Saatim Kalbime Düşmandır

*

Polislerin sesinden Balıkesire vardığımızı anlayınca Sinan telefonunu istemeden telefonu sıfırladım, daha işlem bitmemişti ki telefonunu istedi, sonuç olarak artık hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine göre verebilirdim.

Telefonu uzattıktan sonra kollarımı öne götürüp gerindim, Sinan telefona odaklanmıştı

"Ne yaptın sen?"

"Ne yapmışım?" Dedim esnerken

"Telefonu sıfırlamışsın" yüzündeki acıyı görmek için ona döndüğümde sadece sırıttığını görünce gerçekten ne kadar iyi bir oyuncu olduğuna hayret ettim, güldüğü sırada nasıl bu kadar ciddi konuşabiliyordu?

"Komik mi bu senin için?"

"Evet, sandığımdan daha aptal çıktın. Hayır yani işime yarayan bir şey olsa sana verir miyim telefonu? Ciğeri kediye emanet edecek göz var mı bende" Sesli gülmeye başlayınca elimi kaldırmıştım ki

"Sizden şikayetçi olabilir hanımefendi" sesini duyunca elimi kafama indirdim

"Keşke şu kafam da şikayetçi olabilse de bedenimden uzaklaştırsalar"

"Oldu o zaman" dedi önde oturan polis memuru ve kontağı çıkarıp arabadan inmemizi bekledi, hepimiz çıkınca o da dışarı çıktı.

"Şikayetçi olacaksanız karakola girelim, birde sizin bize bir numara vermeniz gerekiyor Buçe Hanım" aynı polis memuru konuşunca Sinan koluma dokundu

"Şikayetçi olacak mısın?"

"Senin yüzünden düştüğüm hale bak hala bunu mu soruyorsun?"

"Bize müsaade eder misiniz polis bey? Konuşmak istiyorum onunla"

"Buçe Hanım biz numarayı alalım artık, sonrası sizde. Karakol burada zaten bir ihtiyacınız olursa gelin ben Yavuz Timur, yardımcı olacağım" kafamı sallayıp teşekkür ettikten sonra babamın telefon numarasını verecektim ki Sinan durdurdu

"Ne zaman döneceğin belli değil benim numaramı verelim" Sesli bir şekilde delirmiş gibi gülerek

"Sen yanımdasın yani öyle mi?" Diye sordum

"Hadi ama Buçe, yardımcı olmak istiyorum sadece"

"Sinan bana yardımcı olma, benden uzak dur yeter tamam mı?"

"Tamam değil" göz devirip polis memuruna babamın numarasını verdim

"Arayabilir miyim haber vermek için?" Telefonunu uzattı polis ve birkaç adım uzaklaştı ama sesimi duyacak kadar yakındı

Bir iki çalıştan sonra sesini duydum

"Alo?"

"Baba müsait misin?"

"Buçe sen misin?"

"Evet baba"

"Niye bu numaradan aradın?"

"Çok merak ettiğini sanmıyorum, uzun mesele. Kaza yaptım ve arabam hasar aldı, beni arayamazlar bu yüzden numaranı verdim baba, aradıklarında aç, ben yakında yanına geleceğim"

"Geçmiş olsun" diyip durdu

"Neden Onur'un numarasını vermedin?" Onur, biricik dostum Onur... Boğazım kurumuştu, yutkunmaya çalışıp

"Onur bir arakadaş sen babamsın, arkadaşına benden daha çok güven diyorsan peki onun numarasını veririm"

"Daha iyi olur, biliyorsun sürekli telefona bakamıyorum" son cümlesinden sonra bir şey demeden kapattım telefonu.

"Sinan" sesim titrek çıkınca içimden kendime küfrettim.

"Numaranı yaz" telefonu uzatıp numarasını yazmasını bekledim.

"Güveniyor musun bana?"

"Bi karar ver!" Dedim bağırarak

"Yardım edecek misin etmeyecek misin?"

"Ederim, yalvarmana gerek yok" numarasını yazdıktan sonra polise verdi telefonu.

"Bu numarayı arayacaksınız Yavuz Bey"

"Tamamdır" polis memurları uzaklaşınca Sinan bana döndü

"Ne oldu?"

"Ne olmuş?"

"Bilmem, oldu az önce bir şeyler; babanla konuşuyordun sanırım?"

"Ne duymak istiyorsun? Babamın yarım ağzı ile geçmiş olsun demesini mi duymak istiyorsun yoksa bana değil arkadaşına güven demesini mi? Neyi duymak istiyorsun Sinan, hayatıma dair bana dair neyi duymak istiyorsan sor söyleyeyim ve bitsin artık tamam mı? Şikayetçi falan olmayacağım; sen bana nasıl ulaşırsın bunu da bilmiyorum derdin para koparmaksa şayet dolandırmak için bu saçma durumun içine düştüysek arabayı al ne yapıyorsan yap ama artık yeter, çek git işine bak" bir şey demedi, yine ciddiyete bürünmüştü, konuşmasını beklemedim zaten konuşacak gibi de değildi.

Yürümeye başladım, adımlarım hızlanıyordu zaman ilerledikçe, bir insanın babası dedim kendi kendime, nasıl bu kadar gamsız olabilir? Koşmaya başlamıştım, yolun kenarındaydım ama karşıya geçme fikri zihnimde dolaşıyordu, arabalara aldırmadan kim var kim yok bakmadan koşmak istiyordum, her şeyi silmek istiyordum, elime bir silgi verilmesini ve yaşanan her şeyin silinmesini istiyordum, bitsin istiyordum, koşarken ağladığım için boğazım kupkuru olmuş nefesim kesilmeye başlamıştı, gördüğüm büyükçe ağacın altına oturdum daha doğrusu düştüm, çimlerin altındaki taşlar bacaklarıma batmıştı ama aldırış edememiştim, canımın yandığını düşünemiyordum bile.

"Nereye koşuyorsun nereye?" Nefes nefese yanıma gelen Sinan bana bakmadan sırtını dönerek yanıma oturdu

"Hayır yani koşarken ayyaş gibi sekiz çiziyorsun, dümdüz koşsana, yola uçup gözümün önünde paramparça olacaksın sandım bir an; ayrıca deli danalar gibi nereye varmak için koşuyorsun Buçe? İpini koparmış kurbanlık gibi nereye gittiğini bilmeden koşuyorsun, arkandan bağırıyorum, dur diyorum ama yok, hanımefendi sinirlendi ya" durdu Sesli sesli nefes alıp verdikten sonra devam etti

"Kalbinin kırıldığını gece ağlayarak günlüğüne yaz, salak gibi insanların içinde ağlamayı kes, kimse derdinle ilgilenmiyor. Bir yolu olsa var ya şu insanlar ilk fırsatta yarandan vururlar"

"Elimde değil aptal, ne yapmamı bekliyorsun?"

"Güleceksin Buçe, acına da derdine de güleceksin, küçük çocuklar gibi ağlayıp kaçmak çözüm değil. Derdinle dalga geçmeye başladığında hayata yeniden gelmiş oluyorsun"

*