7. Bölüm


Mabel Matiz- Gel Gönlümü Yerden Yere Vurma 


Manuş  Baba- Dönersen Islık Çal


*


Sanırım hayat koca bir ağaç, her bir tarafında insanların olduğu kocaman asırlık bir ağaç ve  insanın da tek derdi o koca ağaçta birkaç dala tutunmak. Nitekim insanoğlu birkaç daldan fazlasını tutmaya güç yettiremez ve hiçbir dala tutunmadan da hayatta kalamaz. Bunun yanında bazı insanlar aynı dala tutunma ihtiyacı ile doğuyor ve bu dalların her insanı taşımaya gücü yetmiyor. Bu yüzden olsa gerek ağaç bir müddet sonra aralarından birinin elini ittiriyor. Ve insan bir yanı eksik yaşamaya çalışıyor. 


Kendimi tutunduğu her dal tarafından ittirilmiş gibi hissediyordum, babam bu dallardan biriydi ve ona sadece benim ihtiyacım yoktu, o da beni daha fazla taşıyamamıştı herhalde. Belki de annemin yokluğundan istifade hemen ittirmişti sımsıkı tutunmuş elimi... oysa belki de varlığımı bu denli fark ettirmeseydim hala tutunduğum bir dal olacaktı. Ne tuhaftı babamdan aldığım darbe yetmezmiş gibi tutunduğum arkadaşlık dalım da kırılıvermişti. 


"Ne düşünüyorsun kara kara?" Sinan  elinde iki şişe su ile geri döndüğünde irkilerek yüzüne baktım, ne dediğini anlamamıştım, söylediği cümle zihnimin içinde bir anlam bulamamıştı kendine, durup yüzüne baktığımda yanıma oturup oflayarak tekrar konuşmaya başladı 


"Sana soruyorum Buçe, neyi düşünüyorsun?"


"Hiçbir şey düşünmüyorum" konuşmama alayla gülerek devam etti 


"Hadi ama,  benden nasıl kurtulacağını mı düşünüyordun?" durup yüzüne baktım, üzgünken beynimin çalışmadığını varsaymaya başlayacaktım neredeyse çünkü gerçekten anlamıyordum ne söylediğini. Umursamaz tavırlarla sırtını arkamızdaki banka yasladı, bankın üstünde 2 kedi uyuduğu için oturmamıştık, arka taraf çim alanıydı  ve uzun bir süredir burada oturuyordum, Sinan su almaya diye gidip yaklaşık 40 dakika sonra gelmişti. Ve nihayet gevezeliğe başlamıştı. 


"Ben çok acıktım, yanımda biraz para var, bildiğin bir yer varsa yemek yemeye gidelim. Daha önce geldiğini söylemiştin. Pahalı olmayan bir yerlere götür bizi" konuşmamla kafasını salladı. 


"Daha önce gelmedim daha önce burada yaşıyordum ben Buçe"


"Yaşamak için de gelmen gerekiyor değil mi?"


"Şakacı seni" yalandan güldükten sonra ayaklandı, üstünü başını silkeledikten sonra bana dönerek 


"Hadi bakalım umutsuz vaka kalk, bugün senin rehberin olacağım" kafamı salladıktan sonra ayaklandım, aslında tanımadığım bir adamın yanında olmak istemiyordum ama niyetini öğrenmem gerekiyordu ve görünen o ki hiçbir şekilde bana isteyerek söylemeyecekti niyetini. Bir şekilde  ağzından kaçırması için çabalayacaktım. Belki biraz da salağa yatmalıydım ve hatta kendimden bahsedersem o da bir şeyler anlatabilirdi kendi hakkında. Bunun kolay olmayacağını tabi ki biliyordum ama en azından deneyecektim. 


"Nasıl yapıyoruz şimdi, plan ne?" sorumla anayol'a döndü bakışları 


"Plan bir: plansızlık. Şimdi burada otostop çekmekle başlayacağız gerisi bir şekilde gelecek. Senin yine bayılma durumun varsa buradan bir şeyler alalım ye, uzun sürebilir çünkü." 


"Bilmiyorum, ilaçlarım da yanımda değil. Birkaç şey yesem iyi olacak" kafasını tamam anlamında sallayıp koşarak karşıya geçti o esnada hızla gelen bir araba neredeyse çarpacaktı ama Allah'ın delisi karşıya gülerek geçip bakkala girdi. Elinde birkaç şeyle yine sağa sola bakmadan koşarak yanıma geldi 


"Şans eseri yaşıyorsun farkında mısın?" 


"Farkındayım ama ne önemi var ki, farketmeseydim de şans eseri yaşıyor olacaktım, herkes gibi" 


"Aman, hayat felsefeni dinlemek çok ilgimi çekmedi şuan." bir insan hakkında merak ettiklerimizi belli etmezsek daha rahat açabilir kendini gibisinden bir şeyler okumuştum, umarım işe yarardı. 


"Ayrıca gidip koskoca bakkaldan en sevmediğim yiyecekleri almak da sana has bir şey sanırım" karşıya bakıp 


"Koskoca mı?" dedi 


"Yani koskocacık desem belki daha doğru olur."  kafasını yana sallayıp gülerek paketi açtı 


"Bir dahakine sevdiğin şeyleri yeriz. Şimdi beni hastaneyle uğraştırmadan yemeğini ye ve biraz hayatı şans eseri yaşamaktan bahsedelim"  


"Bence felsefik konuşmalara girmeyelim dayıcığım." dedim sırıtarak 


"Yeğenim benim" durdu 


"Bir araba geliyor bakalım duracak mı?" kolunu uzatıp arabaya durması için işaret verdi ama araba durmadı. Düşen yüzüne zevkle bakıp 


"İlki gol değil beyefendi, gerçi seni arabasına alacak biri çıkacak mı hiç sanmıyorum ama şansını dene bakalım" 


"Beni alacak biri çıkar da senden emin değilim. Neyse ben ikna ederim sana da yer vermeleri için"  


"Nereye gideceğimiz bile belli değil Sinan, hadi diyelim biri durdu nereye diyecek ne diyeceksin?"


"Siz nereye biz oraya derim" 


"Geveze" kolunu uzatmış birinin durmasını bekliyordu, konu benden bağımsızmış gibi az önce kedilerin uyuduğu bankta oturmuş yaptığı saçmalıkları izliyordum ki bir araç durdu, uzak olduğum için ne konuştuklarını duymasam da yüz ifadelerinden bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum. Arabanın ön koltuğunda bir yaşlı amca vardı, sürücü koltuğunda ise genç bir hanımefendi oturuyordu. Yaşlı adam dediysem de çok yaşlı değil şimdi,  58 60 yaşlarında muhtemelen, saçları ağarmış olduğu için bu kanıya varmıştım. Yüzünde mütevazı bir tebbessüm ile konuşuyordu amca. Sinan eliyle gel işareti yapınca hızlı olmaya çalışarak arabanın yanına gitiim. 


"Bin hadi" 


"Kabul ettiler mi?" Dedim kelimeleri ağzımın içinde geveleyerek.


"Gel hanım kızım, bizim yolun üstü zaten" amcanın konuşmasına hafifçe tebessüm ederek arabaya geçtim, Sinan da benden sonra bindikten sonra kapıyı kapattı.


Henüz daha kimse konuşmamışken Sinan'ın telefonundan ses geldi, hepimizin ilgisi sese odaklandığı için Sinan açıklama gereği duyarak telefonu hafifçe havaya kaldırdı.


"Şarjım bitti" ufaktan gülümseyip bana döndü


"Şarj aletim yok ve polislere benim numaramı verdik"