Şiarı olmayan bir şiir gibiyim,
üstü toprakla örtülü
dizelerinde anlamsız bir anlam,
bir bakıştan ötekine kaybolan
söz diziminde anlamsız bir mısra
müzikaliteden yoksun bir kadavra
kâh yeryüzünde, kâh bilinmez bir alemde
var oluşunun sırlarını açıklamaya mühürlü bir ağız,
yalan söylemekle mükellef bir çift göz gibiyim
yollarını gözlemekten bıkmış bir çift dudak,
en vurucusu en son söylenmeli en son
en sonda en son söylenmeli ve bütün sonlar
bir son olarak soruları cevapsız kalmamış olmalı
delirmek elzem olmalı böyle akşamlarda
birkaç litre şarap tüketmiş olmalı ki
birkaç gram esrar tüketmiş olmalı ki
söyleyebilsin hakikati dile geldiğince
diyebilsin bir bok bilmiyorum ulanı özgürce
delilikten aşırmalı bütün tümcelerini
şayet deliremeyecekse layikiyle
ve bir bağlaçla bağlanacaksa tüm bu olan biten birbirine
vasat olmalı tüm hüznü, kaçırmamalı havasını
bir hamakta sallanır gibi özgürce
bir kadeh şarabı daha genzine yuvarlar gibi,
sonralar sonraya kalacak sonra
kaç kere dedim sana be insan!
daha hüzünlüsü yoktur yaşamaktan,
soluk almak başlı başına bir işkencedir,
bilmiyorsan sırlarını yaşamanın
yaşam bir bilmecedir
bir cevap ver öyleyse ona
bir cevap ki daha önce yazılmamış
söylenmemiş hiçbir dudak tarafından
ve yazılmamış hiçbir kalemce
kelamında mana gizli olmuş
yahut ahenk, söyle şimdi benimle beraber
"Ben bunu Tanrı'nın huzuruna çıkartacağım!"
içimden geldiğince ve özgürlüğüm elime ulaşana dek.