Vefa abinin eski plaklar, kasetler, şamdanlar, antikalar sattığı bir tezgâhı var. Özellikle çocuklar işlerine yarar bir şey olmasa da bu karmaşaya uzun uzun bakmayı çok severler, analarını çekiştirirlerdi. Kışın bile hava kararana kadar tezgâhın başında dururdu Vefa abi. Son zamanlarda tezgâhı toplamakta, etmekte zorlanıyor. Başta hasta sandık ama meğerse yaşlanıyormuş Vefa abi. Artık kışın ayazı, tezgâhın curcunası zor geliyor adamcağıza. Birkaç kez yardım ettim, yanında durdum. Derken bir gün al dedi sen işlet, hem harçlığın çıksın, benim değil bizim olsun tezgâh. Çok sevindim. Burada mahallenin gençleri ya işsiz gezer ya torbacı olur. Gül gibi işim, tezgâhım var artık.

O günden sonra eksi bilmem kaç derecede, kızarmış burnumla ben durdum tezgâhta. İlk birkaç gün yadırgadım, sonradan evim gibi, bir buçukluk şarabım gibi sahiplendim tezgâhımı. Yürüyüşüm değişmiş, düşük omuzlarım dikleşmiş, öyle diyorlar. Neyse, gün batınca, akşamları Vefa abinin yanına giderdim köprü altına, bir galon köpek öldüren alıp. Pek konuşmaz, zeytinyağı tenekesinin içinde yanan ateşi izler, çıtırtıları dinlerdik. Minnet dolu gözlerle, yüzüne şavk vuran Vefa abinin şarabı nasıl çektiğine bakardım uzun uzun. Bir ihtiyacı olup olmadığını sorarken o da ben de mahcup olurduk, bir kalıp beyaz peynirle yarım kilo zeytin alırdım, bakmadan ‘sağol’ derdi. Benim tezgâhtan verdiğim dışında, ihtiyar anasının emeklisiyle geçinmeye çalışırlar ama öğrenci kredisi gibi daha ayın ortası gelmeden para suyunu çeker. Ne evlendi, ne çocuğu oldu. Anacığından başka kimsesi yok. O da hasta. Birini sevmiş gençken ama yenge bunu kandırıp başkasına kaçınca küsmüş gönül işlerine ömür boyu. Öyle anlatırlar. Canım abim. Kışlık erzak yapmalı, mercimek, nohut almalı Vefa abiyle anasına yarın ilk iş.

 

Zaman hızlı geçiyor. İşler açıldı Allah'a şükür, bereket versin. İnsanın kazancı arttıkça harcamaları, sorumluluğu da artıyor tabi. Arkamdan laf etmişler, Vefa abiyi dolaşmıyor, orospu Aysel'e para yediriyor diye. Kışkanç pezevenkler. Ne işim olur orospuyla bilmem neyle? Bir kere pavyondan alıp evine bıraktık kadını, ne var bunda? Anlamazlar ki, ne iyilikten ne insanlıktan anlamazlar, görmemişler. Ağızları açlıktan kokan adamlar anlar mı bir bayana nasıl davranılacağını? Kıskanç herifler. Vefa abiyi dolaşmıyormuşum. Her gün dolaşıp pışpışlayacak mıyız koca adamı? Çocuk mu ulan bu, bir ihtiyacı olsa söylemeyecek mi bana Vefa? Geçen ay bir çuval yeşil mercimek aldım, anasına verdim kapıdan. Eli ayağı tutan adamın kömürünü, kozalağını alıp sobasını da tutuşturmayacağız herhalde. Evinde oturuyor bütün gün, para neyine lazım? Ben genç adamım. Hala her gece gidiyormuş köprü altına, tek başına ateş yakıp oturuyormuş. O da ama yani, bir işin paçasından tutayım demiyor, neyse... Her gece gidecek miyim kardeşim yanına, işim gücüm var, erken kalkıyorum. Neden gitmiyormuşum, kahveci soruyor bak bak. Sen git ulan o zaman. Bıktım bu mahalleden, aşağı çekiyorlar adamı.

        

Tezgâhımda bir Pink Floyd plağı var. Vefa’nın komşusu liseli Can çok istedi onu, vermedim. Çalmaya çalıştı piç, dövdüm. İyi de paraya okuttum sonra yaşlı bir kokonaya. Bir 70'lik rakıyla kalite beyaz peynir alıp Aysel'e gittim. Koynuna aldı beni. Tombul, beyaz memelerinin üstünde uyuttu. Ne o gece, ne daha sonra köprü altına gitmedim.