Bir dilsizin anlattığı hikâye midir bu?


Ya da bir âmânın tasvir ettiği deniz?


Belki de sağırdır yazdığım tüm sesler.



Vicdanın zehri ciğerlerime kadar doldu.

Kocaman yüreği bir kenara bırakıp gitmek,

Hiç bu kadar acıtmamıştı soluğumu.

Kırılan kemiklerimin ardında bıraktığı sessizlik,

Kalbimin odalarına taşıyordu.

Taşıp giden sessizlik,

Gecenin ortasında

Bir başıma bırakıyordu beni.

Vicdanla yapılan hesaplaşma,

Büyük bir savaşın ardında bırakılan gençliğim

Gibi

Solgun ve dilsiz bir ölüyü andırıyordu.


Kansız kalmak,

Kan kardeşi olamadan kalmak

Hiç bu kadar kesmemişti,

Damarlarıma giden aortun kanını.

Midemde yatan kınsız kılıcım,

Boğazıma takılan sözcükleri doğurtuyorken

Ruhumun çeperlerine yaslanan bıçak,

Beni içten ve dışarıdan sarmalayan günlerim,

Ardımda bıraktığım leşleri kazıyordu

Zihnimin en ücra kıyılarına.

Bir dostun ölümlü samimiyeti,

Sarsarken üzerinde bulunduğum zemini.

Bedenim, izin vermiyordu

Ruhumun çıkışına.

Oysa izin gerekmiyordu.

Dayayıp namluyu ağzıma,

Gökyüzünde ruhumu

Seyreylemek için.


Belirsizliğin bıraktığı izler,

Lime lime ederken

Dilimden dökülen sözcükleri.

Anlamsız bakışlar arasından

Sıyrılıp gelen yalanlar,

Benliğimin surlarını yıkarken.

İçine düştüğüm çıkmazın,

Haritasına ekledim

Cinayet mektubunu.

Çıkışım, faili meçhul ölümler sokağından olacaktır.


 

-T                 14.03.2018   23.25