O’na o kadar çok şey sormak istiyordum ki… Öznesi o olan yüklemi öfke, kin, kırgınlık olan düzinelerce cümle kurmak istiyordum.

Belki de kusmaktı bunun adı.

Vazgeçemeyişimin duygulara bürünmüş hali, çürüyüşümün görünür olma biçimi, kendimi çıkardığım o kuyudan üzerime sinmiş olan rutubet kokusunun vücut bulmuş hali. Yine bir şekilde var olma çabası.

Var etmek benliğini, o pislikte bile…

Derken bir gülümseme beliriverdi dudağımın kıyısında. Sen olsaydın yine papatyaları açtırdın dudağının kıyısında derdin.

Sahi sen yoktun ve bunlar da öfkemin ele geçirdiği kalbimin kelamlarıydı.

Senden bana kalanlara bak şimdi. Nasıl da acınası.

Kalbim hiç olmadığı kadar kırgın, gerçi şimdilerde onun var olup olmadığını bile sorguluyorum. Aslına bakarsan olmasa daha güzel olurdu.

Senden bana kalan tek şey o ve ben bir tek onu atamıyorum, bir tek ondan kurtulamıyorum.