karşımda mor bi bavul. sanıyorum ki ağustos'a ait, toparlanalı olmuş biraz. yatağımın tam karşısında ve ben günlerdir odamın en içindeyim. kendi sesime duyduğum aşinalık başka birçok sese yabancı biri yaptı belki beni.
eczaneye uğramam gerekirken bunu bile yapmadım, yaranın kendi kararı sanki~
teker teker dokunup sırayla sarı kırmızı mavi'yi ışıtmak istiyorum dizili ampullerde,
ampullerde ama ipler dolanık
eylül yazı biraz olsun devam ettirir, üstelik çok da bunaltmaz biliyorum bunu; sanki en başından öyle olması gerekiyormuş gibi. bense mayısın ortalarından eylülün sonlarına peşine düşecek biri arıyorum.
daha çok "peşimden gel" diyecek biri ama bataklık
bana sorabileceğiniz herhangi bir soruya ilk birkaç saniyesinde verebileceğim yanıtlar yoksa, ne anlamı var diye düşünüp bilinçaltımla çatışıyorum çokça.
kendisini bunca saklaması gizem değil
güneş henüz doğmadı ama hala aydınlık
kocaman binaların içinde küçülen bir avuç insan, aylardır sandalyelerini benim avcuma çekmişler. ben kendi sesime onlarınkini de ekliyorum bu yüzden,
gerçek değil ama bulanık
dönüp bakacak ya da anlatacak bir şey bulamadığım zaman bir çekiçle birkaç yıldız çakıyorum pencereme. çözemiyorum, düğümleniyorum. ne peşimden gelen biri ne de peşinden gidecek biri bulabiliyorum. sanki bir gün küçük bir konuşmadan hayatımın yol haritası doğacak diye, bu şehrin toz kaldıran tüm arabalarının içine bakıyorum.
mutluluk kendimi kandırmakla aynıysa çok adi
mutsuzluk ölüme eşitse çok cani değil mi bu?
yanından geçtiğimiz dükkanların penceresinden hem yansımamı izleyip hem yürümeye devam edemiyorum. hatta ben geçip gittikten sonra pencereden bir el uzanıp külünü savuruyor belki yola. ben bulanık bir görüntüyle kalıyorum. benden önce çok şey oldu,
benden sonra da çok şey oluyor:
vitamin biraz, beni öperken nolur gözlerini kapat
güneş henüz batmadı ama hala karanlık
(31 ağustos 2023)