https://youtu.be/hLB8BkX9rRI


Patlıcan ile balkabağı bir gün yola çıkmış. Az gitmişler uz gitmişler, tüm patikalardan geçmişler. Yolları hiç ayak basılmadık bir araziye çıkmış. Bu arazi alabildiğine uzun, olabildiğine düzmüş. Üstünde tek bir kuru ot dahi yokmuş. Balkabağı dert yanmaya başlamış: 

-Buraya niye geldik? Tek canlı biziz, biz de öleceğiz. Ah, burası berbat tanrım! 

Patlıcan ona cevap vermemiş, elinden tutup çekiştirmekle yetinmiş. Araziyi dolaşmaya çıkmışlar. Ayak sesleri ve balkabağın homurdanmaları dışında bir ses yokmuş. Yarım saat boyunca durmaksızın yürümüşler, arazinin merkezine gelmişler. Sürenin sonunda patlıcan oturabileceklerine kanaat getirmiş. Buradan ne geldikleri yer ne de çıkacakları yer belli oluyormuş. Yalnızca gök ve arazi varmış görüş açılarında. Patlıcan balkabağına sessiz olmasını işaret etmiş ve yere uzanıp gözlerini kapatmış. Balkabağı da suskunluktan sıkılarak ona katılmaya karar vermiş ve patlıcanın yanına uzanmış. Bulutları seyrederken konuşmak istemiş ama patlıcan korkusundan ağzını açamamış. Mesela şu giden bir araba değil miymiş? Ona binip gitselermiş ya. Bunun ne olduğunu bilmiyormuş, bir emzik mi? Patlıcan neye benzetirmiş acaba? Muhakkak bir tırpana... 

Bal ile pat yeryüzünün iki ucuymuş, bu yüzden yan yana gelmişler. Bal çok sinirlenirken ve çok yumuşakken, pat hep sakinmiş. Balkabağını kimse sevmezken, her dolapta patlıcan olurmuş. Bal kirece girince tatlanırmış, patlıcan çürürmüş. Pat ile bal bir elmanın iki yarısı kadar ayrıymış birbirinden ama ayrılamazlarmış, tanrı elmayı bütün yaratmış. 

… 

Patlıcan ile balkabağı bir gün yola çıkmaya karar verecek. Az gidecekler uz gidecekler, topraklarından çok uzağa düşecekler. Çünkü sıkıldılar. Her gün uyanıyorlar ve yüzlerini ve aynı ifadeyi görüyorlar. Balkabağı yine çok turuncu, patlıcan mosmor. Artık gerçekten yeter! Bunu dün bal söyledi. Uyandığı gibi soluğu patlıcanın yanında aldı. 

-Uyan pat! Bu kadar uyuduğun yeter. Kalk gidiyoruz. Bıktım! 

Patlıcan şaşırmamıştı. Mizacı olağanüstülükleri basite indirgemeye programlıydı. Üç artı iki kadar sade algılardı hayatı. Hoş, bala da alışmıştı zaten. Kabak tadı esprisi yerinde olacaktı. Uyandı, birlikte kahvaltı yaptılar. Eksikler söylendi, bal alışverişe çıktı. Patlıcan yalnızlığı fırsat bilerek şekerleme yaptı. Bir rüya gördü. Rüyasında bembeyaz bir deve kuşu altmış yaşında olduğunu söylüyordu. Hiç beyaz bir kuş görmemişti, ne kadar güzel olduğunu düşündü. Yaşlı olduğunu anlamak için ise duymaya gerek yoktu. Derisi kırışmış, sesi çatallaşmıştı. Naftalinli bir koku yayıyordu etrafa. Kabardı, tüylerinin içinde bir kağıt belirdi. Patlıcan kağıdı alıp inceledi, bu bir haritaydı. Balla gitmesi gereken yeri gösteriyordu. Pat tüm önemli noktaları ezberledi ve kağıdı tüylere sokuşturdu. Deve kuşu söndü, ben yaşlıyım diyerek gitti. Uyandığında mutfaktan sesler geliyordu. Gidip baktı, balkabağının geldiğini gördü. Bir yandan söyleniyor, bir yandan da aldıklarını poşetten çıkarıyordu. Patlıcan sandalyeye oturdu, balın dikkatini çekmek için öksürdü. Söylenmesi nihayet kesildiğinde rüyasını anlattı. Sesi heyecanlı çıkıyordu, haritadaki yeri bulabileceğini söyledi. Yarın yola çıkmalıyız, dedi. Hafızasını zamanla aldatmaktan korkuyordu. Bu, balkabağını çok sinirlendirdi. 

-Bir deve kuşunu mu dinleyeceğiz şimdi? Sen delirdin mi? 

Patlıcan akıllı değildi, ama bal da çok abartıyordu. Neticede gidilecekti işte, nereye varılacağının ne önemi vardı? Konuşmama kararı aldılar, küs bir şekilde yola çıktılar. 

… 

Patlıcan ile balkabağı kızartılıyor ve düşünüyorlar bu esnada. Deve kuşunu anlamak istiyorlar. Yaşlı ve kötü müydü? Bulutlar güneşi kapatmıyor, ay çıkmayacak. Güneşin altında yanıyorlar. Sığınabilecekleri bir gölge yok. Patlıcan gözlerini açmadı, balın kalkmaya hali yok. Kaçmaları gerek. 

Kabak ile lıcan bulutlara anlam veriyor. Bu bir tırpan mı, emzik mi? Araba gitmemizi mi söylüyor? Oysa bu bir biçer. Tanrı biçmek istiyormuş. Tanrı yaşlı ve kötü bir deve kuşu mu? Patlıcan tanrıya inanmadığını söylüyor. 

-Aptal olma! Bizi kim kızartıyor, diye soruyor balkabağı.

Terlemiş ve turuncu damlalarla ıslatıyor araziyi. Deve kuşuna sövüyor biraz, ben gençtim diye inliyor. Patlıcan da mutlu değil. Uyumak istiyor, güneşe inanmak istemiyor. 

...

Pat ile bal araziyi ıslatırken soluyorlar giderek, renkleri kayboluyor. Bir bulut deve kuşuna benziyor. Uzun boynuyla güneşi kaplarken sırıtıyor gibi.

Yeryüzüne bakıp çok tatsız olacağını söylüyor.