Saat 8.05, işte çıkıp gitti herkes. Yalnızlığımın kıyısından yürüyüp soğuk sokaklarda kalabalığa karıştılar. Bazıları kalbimin etrafından dolaştı, zihnimde yuva kurup koptular benden. Koşarak kaçanlar da vardı, sessiz tekmelerle ruhuma ağız dolusu kan tadı bırakarak gidenler de. Her birinde soluklandım kendimde. Kimisi derin iç çektirdi, benliğimi unutturanlar öz saygımdan çalarak soluklarımı tüketti. Kimi ise anılarımda hiç var olmamış gibi zamanını tüketti. Ben kaldım, uzun bir süre. Gidenlerin arkasından baktım, dönüp yeniden ruhuma baktım. Bir papatyanın koparılan her taç yaprağına benzerdi benliğim. 'Çekinmeyin, siz de bir tane alın' der gibiydi soluk gülüşlerim. Üstelik seviyor mu sevmiyor mu diye sorulmadan eksiltildim. Sevginin diyarı bendim. Fiilleri değişen tüm cümlelerin faili de benim. Her şey iç dünyamda bitiyor, kendime ne kadar eziyet edeceğimi seçen hislerim bana karşılık veriyor. Bir sebebi olmalı bu sonsuz döngünün. Tüm dünyaya çiçekler dağıtan bu ruhun kendine çöl topraklar bırakmasının bir nedeni olmalı. Sessiz gözyaşlarının o çölü daha da kurutuşunun basit bir denklemi bulunmalı. İnsan, var olmalı. Her bir nefesini hayata borç bilip öleyazarak değil; hücrelerine dek hissetmeli varlığın dingin sancılarını, küçük mutluluklarını. Ben buradayım, hayatın bir parçasıyım diyerek kararan iç dünyasına karşı koymalı. Sessizliğin ortasında kaldığını büyük harflerle konuşmalı. Zamanı geldiğinde ilk kendi yürüyüp gitmeli fırtınalı insanların kıyısından. Tükettiği vakti borç bilip yarınlarını karalamadan, her başlangıcın sonunu göreceğini unutmadan. Saat 8.45, işte çıkıp gitti zihnimden kopan her ses. Yalnızlığımın kıyısında bir ben kaldım.
Yalnızlığın Kıyısı
Yayınlandı