Çatırdamaya başladı ruhumun duvarları. Bu saatten sonra ya çiçek açacak o duvarlar ya da ağır bir rutubet dolacak. Hassas, kırılgan ve bekês odalar, dolacak mı dersin ferfecir ile? Bilmiyordum hiçbir şeyi ben, aklımı peynir ekmekle yemiştim, delirmiştim büsbütün. Her şeyi çok net görsem de körlüğe yatıyordum. Bilmek yüklerin en ağırı belki de, bu yüzden bilmek istememiştim. Köşe bucak kaçmıştım gerçeklerden, dört bir yanımı vızıldamaktan öteye gidemeyenlerle doldurmuştum. Böylesi işime geliyor sanırım, kendini kandırmanın öyküsü, ne diyebilirsin ki? Hiçbir şey tabii ki. İnişler ve çıkamayışlar, sürünüşler, küskünlükler, umutsuzluğun içinde umutsuzluklar. Sonrası kayboluş, sessizliğe fısıldayış, ince ince esen yele serzeniş, belki bir iki damla gözyaşı, kabulleniş ve kapanış.