I. (Günah)

Doğacak güneş, yine her zamanki vaktinde

Tûlû etmekte bütün ademoğluyla, havvakızları alacakaranlığa

Kaderin saçlarını tarıyor, oturtmuş Tanrı dizine

Bir örs yine çalınıyor kızıla, vuruyor tan

Atıyor şafak, el pençe divân durmuş bütün toprak

Ve cihân, aydan geceliğini çıkarıp

güneşten tacını yine taktı başına


Güller, yapraklarından sene sene süzdü zamanı

Bülbül, kopardı ormandan toz ile toprağı

Bir alem peydahladılar, bir devran!

Kaf dağının altında toplandı tek kere melâike

Ve ansızın sürünür, yüklü bir kadını karşıladı

Nefes nefese, her sene bir karış yaklaştı dağa

Her soluk bir ak attı tel tel saçına

Her dem bir kırış aldı alnı

Oldu genç günâhkâr, bir yüklü kocakarı;

Kıvranarak vardı akıbete,

Döndü sırtını, çığırdı göğe!


"Medet, ya ey kaflar dağı, paçalarımı kan buladı

Karalar bağladı bileklerim, morardı bahtım

Sendedir ya dermânım, al beni kucağına

Medet, ya kaf dağı, gagalı bir kuşcağıza hamileyim!"


Kaf dağı bir dağlar dağı,

Tepesine değdik Tanrı ayağı

Eğdi boynunu eteğindekine

Gölge etti, kanlar ardında yatan kadına

Başına takılmış buluttan indi yağmur

Isladı, yıkadı yüzünü baştan aşağı

Salladı kendini gürül gürül,

Devrildi ne varsa bahçesinden bağından

Düşmeyen bereket kalmadı ağaçlarından

Gör ki doymadı kadın, içti buluttan da yedi topraktan


II. (Doğum)

"Doğdum anne, görüyor musun?

Sabrettin ve açıldı kapın,

Çok uzaklardan geldik, sen ile ben;

Üflendi ruhum, değdi ayaklarım toprağa

Üfürüldü sana dermân, doğdum gayrı ben

Rahminden düştüm, ey anne, kanlar içinde kolların altındayım"


O, bir rüzgara tutulu ruhuyla, açmaz sırtlı bir tavuslar tavusu

Çanı çaldılar dikti boynunu,

Kapkara gözleri ve zindanlar karası tüyleri

Adeta bir dev anası, bir ziyân ortası

Doğuştan dârda boğazıyla, bir hilkât gurebâsı

Büyüdü ki büyüdü

Kaç dikiş diktiyse Tanrı'sı, o kadar neşeli

Kaç perhize oturttularsa o denli tok

Kaç kere kırdılarsa kanadını, o hadde yüksekten ruhu

Peydâ oldu meydana