Yıllar sonra aynı yere hayat veriyorum.

Yine aynı balkonlardan birindeyim.

Kaldırım taşları aynı,

Çakıl taşları aynı,

Begonviller hala solmamış,

Bırakıldığı gibi pembeler,

Mora çalan bir pembe.

Yitirmişlerdi anlamlarını halbuki,

Bir Sezen Aksu şarkısıyla…

Ölenler de oldu, gidenler,

Ve gidemeyip düşenler de.

Anlamlar değişmedi,

Görüntüler yine aynı kaldı.

Şarkılar yazıldı benzerlikler üzerine,

Kızın saçı sana benziyorsa, yüzümü çeviriyorum denildi,

Peki ya bir tekstil ürünü hiç konu edildi mi?

Sıradan bir şort mesela,

Islanırsa hatırlatan cinsten,

Kurursa dağlayan dipten.


Baktığım manzara hiç değişmedi. Sanırım uzun yıllar da değişmeyecek. Halbuki sevinir insan güzel görüntüler eşliğinde, içi açılır, umutlanır, dolar bir şeylerle içi. Ama 30’a buçuk kala anladım ki manzaralar beni hüzünlendiriyor. Öncesinde de böyle miydi bilinmez ama, bir manzaranın beni deştiğini hisseder oldum. Başta kulağa garip geliyor olabilir. Fakat uzaklara bakmanın derinliğinde bulaşabiliriz. Bunun kıymetini, hatta kıymetiyle birlikte geri verdiklerini sevmeli, kabul etmeli, benimsemeli.


Bazen diyorum kendime,

Sadece bazen,

Kırgın mıyım kendime,

Kırar mıyım daha çok diye?

Ve bunlar benim yaptıklarım,

Bilinenler, bilinmeyenler, benimle gidecek olanlar,

Çek diyorum cezanı,

Kestiler çoktan biletini,

Ve hak ettin bütün bunları.

Yumuşatmıyorum, motive etmiyorum kendimi,

Dayanağı olmayan kişisel inançlara köle etmiyorum,

Tanrı gibi davranmıyorum,

İlahı bakış açısı benim yöntemim de değil ayrıca,

Çünkü seviyorum kahraman olmayı,

Ama hikâyenin bu bölümünde değil.


Hayatın uzun bir maraton olduğunu söyleyenlerin, yarının yokluğunda kaybolmadıklarını düşünürüm. Şansları yoktur ve şansın ilahiliğine inanmazlar. Bir bilinmezliğin yolculuğunda: şans ve insanlar. Tabii bir de sivri sinekler… Halbuki yıllar önce hayatta bazı şansların ve bazı insanların bir kere karşınıza çıktığını, gitmek bilmediklerini, gidemediklerini ve gitmek istemediklerini dile getirmişim. Gidemedikleri konusunda yanılmamla beraber, insanlar sadece bir kere gider. Gidenler, şans kavramının içini boşaltarak giderler. Bilmediklerinden değil, gitmeyi çok iyi bildiklerinden şansın getirdiklerini de yanlarında götürürler. Ama anlamını yitirdiğini bilmeyerek ve umarsızca. Sevinirler ceplerinde buldukları son bir ay çekirdeğine. Kabuğunun güzelliğine aldanırlar, benzersiz çizgilerin ardında saklı olan hazzın çağrısına. Gerilmiş yüz kaslarının, kekremsi tadı almasıyla son bulur hikaye.


Aramanın ne olamadığını biliyorum artık,

Bulamayışım kafi,

Vazgeçişlerim de bir talan,

Ve yok artık bir telafi.

Anladım da,

Satır aralarında olmak istemediğimi.

Bahsimi değersizleştirenin,

Pişmanlığını dile getiremeyenin,

Korkularından korkanın,

Anlamları baltalayanın,

Görünmeyene kör olanın,

Kapı kapı dolaşarak,

Bulamayacak olmasına sevgilerimle…


Ve bu gece, bir ayrılığın sabahına uyanacağım. Ödünç verilen günlerimi güzelleştirdiğin için teşekkür ederim.