Soğuk duvarlar, etten kemikten, ifadesiz suretim. Tutup, çekip alamadığım ne varsa büyük bir kitleye dönüşüyor göğüs kafesimin içinde. Eski bir tablo gibiyim yaşamın ortasında. Yeniliklerden uzak, yitip gidiyorum geçmişin kasvetli odalarında. Silkeliyorum omuzlarımı olmadı, yeniden diyorum. Attığım her adım omzuma yük. Şuurumu yitirmişcesine düşünce akışı, kelimeler birbirini tamamlamıyor artık. Olmak istemediğim yerde, olmak istemediğim kişiyim. Bak yine aynı kopukluk, bağlamdan uzak. . El etek çekilmiş metruk bir binaya benziyor göğsümün göğü. Eskiden çiçeklerle bezeliydi göğüs kafesimin içi ne hoş! Bir el tutardı omuzlarımdan, çekip yaşamın tam ortasına koyardı beni.  Geleceğe şarkılar söylerdim, heyecanlanırdım ne tuhaf! Göğe bakardım, masmavi gökyüzü gülümserdi bana, inanırdım. Güneşten gözlerim kamaşırken burnuma mor begonvillerin kokusunu çekerdim, hafif bir esinti geçerdi saçlarımın arasından, bilmediğim diyarların hasretini çeker, oralara kavuşmanın hayalini kurardım. Yitip gitmek, hasretin bile seni ziyaret etmediği köhne bir karanlıkmış. Bir zamanlar heyecanla çarpan yüreği anımsamak ama hasret duyamayacak kadar uzaklaşmış olmak aydınlıktan. Kaçmaya çalıştıkça yakalanmakmış düşülen kör karanlığa. Olmadı, yeni baştan desem yine aynı heyecanla, yine o ülkülere tutunabilir miyim? Ölü bir ruh yeniden canlanır mı? Birgün, bir sabah güneşin doğmuş olmasının bir anlamı olur mu benim için?