İntiharın günlük yaşamdaki her davranışımızda, saniyelik değişen duygu durumlarımızda ya da zihnimizde boğuşan düşüncelerle yalnız kaldığımızda aklımıza düştüğünü söyleyebilir miyiz? İntihar, kaygı mıdır yoksa delilik mi? Veyahut bize bir gelecek vaat eder mi? Soruları çoğaltmak mümkündür. Bu sorular bir kenara şöyle dursun, bu yazımda intiharı, ‘saçma’ olarak bir varoluş üzerinden anlamlandırmak ya da ‘bunalım’ olarak tanımlamak, toplumda kendine yer bulamayan bir bireyin sonu gibi düşünceler olduğunu söylemek bana düşmez. Çünkü spesifik olarak intihar üzerine çok düşünülmüş ve birçok felsefi teori ileri sürülmüştür.
Fakat intiharın yeni bir başlangıca yelken açmak anlamına geldiğini düşünmemekteyim. Biz insanlar ölümü biyolojik olarak düşündüğümüzde, huzurlu bir yürüyüşün son adımını attığımız zaman gerçekleştiğini biliyoruz. Fakat bu huzurlu yolu sürekli olarak kurmaya çalışırken, bize yansıyan huzursuzluğu yaşamamak için intihar etmeye kalkışırız. Çünkü pamuk ipliğine bağlı gibi hissederiz kendimizi. Bu ipi güçlü kılmak içinse değerlerimize, kültürümüze ve hayallerimize daha çok önem veririz. Fakat intihar bu değildir. Şöyle ki intihar, sonsuzluğa doğru bir yok oluşun mümkün olup olmadığını düşündüğümüzde belki de yeni bir varoluşun son hazırlığına girmiş gibi hissedebilmemizdir.
Peki intihar, umutsuzluğa kapılmak mıdır?
Umutsuzluk, sadece ölümü besler fakat intihar sürekli olarak kaygıyı büyütür. Dolayısıyla vicdanımız bir eyleme, bir geleceğe ya da bir umuda tutunur. Bu tutunuş bir tutsaklık değildir. Bu tutunuş, ölümü ve intiharı uyutur. Ama yok etmez. Hayatta kalma mücadelemiz her gün yeni başlangıçları beraberinde getirirken ölüm bu yaşamı anlamlı kılar, intihar ise yaşamı yok etmez, savaş açar. Ölümü yeniden diriltir, diri tutar.
İntiharı delilik ile bir arada düşünebilir miyiz?
Delilik, yaratıcılığın tam ortasında, ölümün kıyısında, katlanası yaşamın merkezinde, mantığın karşısında, toplumun üstünde, aykırı olmanın bilincinde ve özgürlüğün içindedir. Deliliğin tarihine baktığımızda filozoflar, edebiyatçılar, bilim adamları ve sanatçıların bundan muzdarip olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca, kendini öyle hisseden kişilerin de bundan nasibini aldığını düşünmekteyim çünkü delilik, izole edilmek istenilen hayata anlam katmaktır.
Bir insanı intihara sürükleyen şeyin, ‘vicdan’ olduğunu düşünmekteyim. Bu vicdan, merhamet değildir. Bu vicdan, tükenmişliğin başlangıcıdır. Çünkü tükenmişlik kendi yaşamını devam ettirememenin verdiği haz yoksunluğudur. Genel bir karmaşa içinde okunacağının farkındayım ama ölüm, vicdan, intihar, delilik ve kaygıyı da eklersek, bu kavramların birbirleri için var olduğunu düşünmekteyim. Fakat duygu ve düşüncelerimizin kan emici rolünü üstlenen kavram intihardır. Çünkü intihar, sadece kendi bedenine son vermek değildir. İntihar, yok oluş da değil kurtuluş da. İntihar, bir müziğin notalarında dans ederken, bir filmin son sahnesini beklerken, bir ressamın son fırça darbesini indirirken, ya da hayalini kurduğun mutluluğu düşlerken, bir kitabı okurken satır aralarında saklanmış karakterin ifşa edilmemesindeki yaşadığı korkuyu bizden gizlemenin ağırlığını yaşarken oluşur. Dahası intihar, beklemenin yaşattığı cehenneme su taşırken, sessiz kalmanın veyahut sabırlı olmanın verdiği ıstıraba katlanırken, her daim geçen zamanı düşünürken, umuda olan bağlılığımızı sorgulamadan ona sahip çıkarken, keşfetmeye çalıştığımız benliğimizi düşünürken. Kendi iç mahkemesince hesap veren bir insanın alacağı karara sadık kalacağı konusunda kendine söz verirken, yapacağımız her seçimlerin ‘doğru- yanlış’ girdabı içinde düşünürken, doğaya karşı açtığımız savaşın kazanma çılgınlığına kapılırken aklımıza düşmektedir. Bu liste başını alıp gitmekle birlikte aslında her gün intihar ettiğimizi bilmiyoruz. Evet! İntihar, hayatın kendisidir. Fakat bunun farkında değiliz. İntiharı, hayatın tam karşısına koyarak ama yaşamımızın içinde olduğunu örtbas ederek yaşamaya çalışmaktayız. Durum böyle olunca intihar bir bireyin topluma mı ayak uydurmanın, yoksa kendi yaşam alanını mı kurmanın sorunsalı içinde boğuşmanın yanı sıra buna karar vermenin bir ‘şahsiyet’ meselesine dönüştüğünü görmekteyiz. Bu seçimi sizlere bırakmakla birlikte yazımı burada bitirmek istiyorum. İntihar; bir şey düşünmedikçe yaşamak, düşündükçe yok olmak gibidir.
Hayatınızdaki bütün boşlukları güzelliklerle kapatmak dileği ile… Sağlıcakla Kalın…
Cumali Demirel
2020-04-23T01:54:54+03:00Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.
Sena Türkmen
2020-04-22T16:45:57+03:00Ele aldığınız, irdelediğiniz konu ilginç, anlatımınız güzel olmuş. Kaleminize sağlık.
Cumali Demirel
2020-04-20T01:28:15+03:00Teşekkür ederim. Sağlıklı ve huzurlu günleriniz bol olsun.
Zeynep
2020-04-20T00:55:05+03:00"Sağlıcakla kalın" ve de huzurla kalın.