Dışarıda yaklaşıp uzaklaşan davul sesleri,

Odamda olmayan saatin tik tak sesleri...

Gecenin karanlığına inat kabartmış kulaklarını pencereler,

Sessizliğin gizliliğinde ezilmiş gözler ve diller!


Susmuş! Tüm gürültüye rağmen içli gönüller,

Sonra eller ve mahremiyete örtünen perdeler.

Duvarlarda donuk hisler! Duvar boyasında izler gizler.

Konuşan seslerle boyanan duvardaki renkler, söylenenleri dinler.


Tüller bile bu hengamede konuşmak ister, işitilsin üstündeki iplikler, yünler!

Örttüğü karanlığın bilinmezliğinde ha bire kuruyan rüzgarı bekler.

Sonra bulunmayan odadaki saatin saniyelerine çevrilir gözler.

Vuslat bitsin, işitilsin açılan kollarla koşan sevinçler...

İçeri girsin, işlesin yüreğine ister.


Bin hüzün ile doluşmuş çatı altındaki sağır bedenler.

Sevgiye aç, muhtaç, susamış...

Ama yaşamayı bilmez kahpe bedenler.

Yaşam dolu duvarlardan alınmaz hiçbir anlam ve işitilmez söylenmiş sözler.

Üzerine kat kat görünmezlik vurdu hep yeni gelenler.

Tavandaki yuvaya vuruldu hep yeni diye sivri pençeler...


Dışarıda uzaklaşan davulun sesi...

Duvarlar ve perdeler örtmüş geceyi!

Uykudan uyanan ölüler isyankar... 

Battaniyenin altında unutulmuş gözler ve kulaklar.

Bedbahtlar... Sonra nefretle açılır bir bir duvardaki sisler.

Oysaki görülse çözülürdü kor düğümler, 

Ve işitilirdi bunca duyulmamış sözler.

Belki o zaman yaşardı tüm yaşamsız kahpe bedenler.