Son zamanlarda iyice yorgun biri olmaya başladığımı hissettiğim vakit, etrafımda yaşananlar ile kendi düşündüklerim arasında sokak sokak gezen binlerce hayalin birbirinden ne kadar farklı olduğunun bilincinde olmak; belki de kısmen bunalımlı kısmen kabullenmiş bir ruh haline girmemi daha da kolaylaştırıyor. Oysa konuşmak istediğim, yaşamak istediğim birçok şey için henüz yolun başında olduğumu düşünüyorum. Bu içlerin dışa ulaşamadığı saçma ruh halimi kelimelerimin arkasında gizlemeyi seçiyorum.


Birden çok şeyi aynı anda hissedebilmenin çoğu zaman insan doğasını zorlamak olduğunu düşünürdüm. Şimdiyse yorgunluğumla birlikte yol alan onlarca duygunun açılmaz çıkmazlarında kısılmış gibi hissediyorum. Çıkmazlardan korktuğum için değil bu tamlamalarımın nedeni, bilhassa en çıkmaz sokaklarda bile birilerinin mutlu bir şekilde başını yastığa koyabileceği bir evin olma ihtimali içimi ısıtmaya yetiyor ancak daha hayata atıldığımı hissetmediğim anlarda bu yorgunluğun getirdiği kafa karışıklığını açıklayacak başka cümleler kuramıyorum.


Yaşamadığım onca şeyin içinde bu halde olmak deneyimsizliğimin bir yankısı da olabilir pekâlâ, çünkü tadına bakmadığım o kadar şey var ki. Ben hiç trene binmedim mesela, bu tecrübenin eksikliğinde ancak başkalarının anılarında ve belki ekranlarda gördüklerimle şekillenebilecek şeyler kurabilecek haldeyimdir fakat tam da şu an istasyondan ayrılmak üzere olan bir trenin peşinde eskimiş ayakkabılarla koşmayı hayal ettiğimde, içinde olduğum buhranı anlatabilirmişim gibi geliyor. Ayakkabılarım zaten eskimiş, öyle ki aşınmış topukları ve yıpranmış bağları her bir adımımda dağılacak diye korkuyorum fakat koşmaya da devam ediyorum. Kim bilir belki bu yorgunluğumun sebebi, daha trene binemeden koşmaya başlamamdır. Ya tüm yol boyunca koşmak zorunda kalırsam?


İşte bu noktada, çevremle kendi düşünce dünyam arasındaki o silik çizgi netleşmeye başlıyor; yaşamayı umduğum şeylerle gerçekliğimin keskinliği bir güvercinin kanatlarına dokunan bir bıçak gibi. Asla sahip olamayacağım hayal gemileri ve gerçeklik dalgaları arasında ruhumun sıkıldığını hissediyorum fakat bir yanım da bu durumu kabullenmeye razı. Bu yorgunlukla nasıl savaşırım hiçbir fikrim yok.


Kendi hakkımda son düşündüğüm şeyler böyle böyle bölünüyor, belki yarının getireceği yeni güzellikler fikirlerimi değiştirir. Zaten bir bakıma bizi insan yapan şey de fikirlerimizin değişime olan açlığı değil midir? 


Sizlere, paylaştığım bütün bunlar için ayırdığınız vaktinize minnet duyduğumu söylemem gerekir. Sizleri kucaklıyorum. Kucaklamaktan başka bir şeyin elimden geleceğine de inanmıyorum ya, neyse. Dilerim sözlerim en azından benim dışımda bir ruha daha ulaşabilir.