Bu yaşlılık ile alıp veremediğim şeyler var. Kendimi 20 yaş daha yaşlı hissediyorum. Bir 20 yıl daha geçtiğinde ne olacağı konusunda düşünmeye cesaretim yok. Benden bi' 50 yıl daha yaşlı insanları görüyor, gözlemliyor ve anlamaya çalışıyorum. Yalnızlıkları ile yalnızlıklarım arasında bağlar kurmaya çalışıyorum. Çok çocukları ve daha çok torunları oluyor. Eşlerini kaybetmiş, evlat acısı çekmiş, pişmanlıkların vücut bulduğu bir hal alıyorlar. Hep kötü duygulardan bahsediyormuşum gibi gelmesin, ben gördüklerimi yazmakla mükellefim. Koca bir ömre binlerce anı tıkışsa da akla gelen hep bunlar olur ondan. Ömrünün 76 yılını tamamlamış bir kadından duydum şu sözleri, ‘’anam çok erken öldü, yazık oldu, keşke yanımda olsaydı.’’ Üstelik bu kadın ömrünün neredeyse 40 senesi, annesinin acısını yaşayamadı, sırf çocuklarına analık, yetim kardeşlerine ablalık yapabilmek için. Ve yalnız kaldığında, yaşayamadığı acılara döndü. İnsanlar gerçek bir yalnızlık ile yüzleştiğinde şükürlerden çok sitem ettiğine defalarca tanık oldum. Yaşlıllıkta daha yaygın olduğunu düşünüyorum. Diğer dünyaya duyulan bir hayranlık ile ancak sitemler dile şükür olarak yansıyor, yalancıklar diyorum bunlara ben. Doğrusu ile düzeltmediğimden o -cık eki. Acılar ile yalnız kaldığında daha da bencilleştiğini gördüm ben yaşlıların. Kendilerini hiçbir zaman anlamayacağımızı çok sık düşünürler ve bence haklılar. Çünkü onlar bizden önce ölecek, ne dersek diyelim, yanlarında 24 saat otursak da, huzurevine koyup düzenli hafta sonları ziyaret etsek de, onları anlayamayacağız. Anlamak istediğimizden de emin değilim. Çünkü onları anlamak, ölüme yaklaşmaktadır.