başımda uğultular ahmak ıslatan vakitlerinden kalma

bu akşam, yüzlerce afilli ayak sesleri

rabbim serzenişle verdi her yerim kalabalık

başımı kaldırsam varım

başımı kaldırırsam bağırırım


elimi tutan bir kaç zat oldu

usturuplu gibiydi tenleri sıcak kaldı ellerimde

heyula bendim sandım, tımarladım tırnaklarımı

bu uğultular ilk defa naif değildi baharı kıskandım

dudaklarımda inkisar, bir çukurdayım sandım


çınlayan çalgılar kendi halinde bahçemde

neşve kokan çiçekler gibiydi umutsuydu,

bağrım içerden bekabillâha uzansaydı.

her solukta yine yazgıma teslim oldum

vardım, en az şelalelerin serinliği kadar uzaktım


zamanı durduran bir topuk sesi belirdi aniden

çıt kesildi tüm mahal ankâlar belirdi tepemde

yürüyordu karanlıkta adımları şarap ve sevdalar gibi

iki evlattı sanki, kuğular cıvıldadı şakaklarımda kılcal bir nehir

görünmekten irktim, ah rabbim sen beni sevdiğinden mi verdin belamı


tınılar ve musiki şehvetlendi, tok bir ses belirdi tepelerden

zaman benden ötede kalan diğer her şey gibi hızla akıp gitti

kadehler vuruşuyordu masalardan engin şövalyelerin cengi emsali

"şerefine" denilen güzellik bu olsa gerek,

annemin bahsettiği kar taneleri deyim miydi acep dedirten


ve işte kabusum peşledi zamansızlığımın zerâfetini

uyandığımda penceremin önünden bana vuran sıcaklık gibi

ritimler en az kuşların ıslıkları kadar güzel değiyordu ruhumun kimsesizliğine

ben hiçlikten yadigardım, bu vakte kadar göğsümdeki çaprazla demlenmiştim

kim tutardı zemherin keskinliğinde kalmış ellerimi, boranlarda kalmış benliğimi


müziğin eşliğinde yellenmeler beliriyordu ellerime

meltemler gibi, mutlu kahkahalar dans ediyordu çevremde

el pençe divan yetim edasıyla sevdalardan ırak

zatıma açılmış bu savaşa başlamadan yenilmiş şekilde bitmesini bekliyordum

ta ki evvel zamandan kalmış berraklıktaki ses, bağrımdaki çaprazı kırıncaya kadar


"bu dansı bana lûtfedermisiniz, necabetleri.."


bir kişiyi hiç görmeden ondan nasıl emin olunur bilmem

bunca tenime çarpan sevinçli meltemlerin son buluşu mu

kulaklarımı kanatan kahkahaların sonu mu

lakin göremediğimden emin olduğum kadar emindim

bu tutacağım eller gittiği yerde kainatı durduran o dilberin kendisiydi


"benim için bir şereftir matmazel"


kelimeler soluklarımda demlenemeden boğuluyordu

boğazımda bir düğüm tertiplendi küskü gibi kaldı

bana okunan baudelaire'ler kadar zariftik şu zifiri karanlıkta

gövdemde melaikeler eşlik ediyordu sanki onun kavurgan ellerine

rabbim içimi bilir alsa canımı şuracıkta onun çehresini görebilsem


"ellerinizi tutuşum güllerle tanışmam kadar basiretsiz matmazel

görebilseydim de olsaydı dikenleriniz yine de tutardım ellerinizi

nefesiniz ve zerafetiniz bendimi firdevse nakletti, bilmenizi isterim"


yavaşça elimi beline attığımda sanki tanrı bana gözlerimi geri vermiş gibiydi

nefesim kesildikçe kesiliyor, göklere çekilmişim gibi yerimi tayin edemiyordum

bunca karanlığın içerisinde bu denli ışıltı gözlerimi ağrıtıyordu

çekip kurtarılmıştım zemherimden, artık ben de meltemler ekiyordum

tanrıdan bana kalan yadigar gölge yırtılmıştı onun elleriyle


"zatınız bana böyle bir şansı lutfettiği için müteşekkirim

bunca sahte parıltının içerisinde mücevher, bu denli yeganeliğiniz

yüreğimin yangınını dindirdi şol cennetteki ırmaklar misali"


bir vals ne kadar uzun sürebilirse o kadar uzun sürsün istedim

dünyanın ayaklarımızın altında mahsur kalmasını istedim

sonlara geldikçe renklerimi ellerimden çekip kopartıyorlardı

ulaklar tekrardan ölümümü peydahlıyordu omuzlarıma

şimdi benim kahrım bana, herkesin kahrı bana


fitne biçen ellerden peydahlanan alkış sesleri tokat gibi çarpıyordu suratıma

huzurlarında onların kıskançlıklarını selamladık

ıssız diyarımda kısaca kaybolmuştum yolumu bulmam hızlı oldu

dönüşler, gidişlerden kısa sürerler kimsesizliğime doğru sonum yine beni buldu

uğultular başladı, tepeme boranlar geri oturdu.


yazıyor yazıyor...

balodaki kör necabetin valsini yazıyor

yazıyor yazıyor...

prensesimiz bir köre aşık oldu yazıyor