Evet üzüldüm. Ve ben de isterdim içten içe bir sesle, güçlü bir nefesle, ağzının kenarında kesilmiş enfes levreğin süzgecinde kalibrasyonu bozulmuş bir notayı üflemek ciğerlerine... Çıplak bir şeyler vardı elbette üzerinde, belki bir şehir sise susamış ve görüş mesafesini azami bir metreye indiriyordu lilian ağaçları.


Sosyal bir mesaj veriyordu dudakların:

"Feodal ıslaklıklığımla öp beni!"


Üzüldüm, evet. Alabildiğine yeşilliğe bakan bir balkonum olmadı hiç. Asrın çekmecelerinde tozlanmış anılardı artık fotoğraflarımız... Harabeyi andıran bir otelin köşesinden dönünce gözükürdü gözlerin. Uyku mahmuru içilmiş sigara ardı, pencereden fırlatılan solgun izmarit. Yere düştüğünde yüzeyi zedelenmiş arnavut bozması kaldırım. İşte o kaldırım seslenmişti yine, geldim.


Ben sırf seni kendime aşık edebilmek için komposizyon olarak yetiştirildim.


Evet üzüldüm. Kim tecelli edecekti şimdi 'kader'i? İsa bile dayanamaz zulmüne şavkın. Alnında hafif parlak ay geçişi... Göz zevkini bozmasın diye senin için mazgallara bıraktığım antilo çiçekleri. Zevkin uşağı olmuş bir maça valesi gibi, yumrusuna saklanmış yüzüğüm. Sanırım daha önce de söylemiştim. Ben oyunlardan çok etkilenirdim. "Gidiyorum." dediğinde kapanıp dizlerine "Gitme." diyecek kadar gururu yont bir lahite gömdüğüm gibi...


Söz vermiştim Sheakespeare'e, Macbeth bu gece ölmeyecekti.