İçinde bulunduğum durumu anlatacak kelimeleri henüz öğrenmedim ama şöyle özetleyebilirim: Düşün; yaşamla dolup taşan dünya, gül bahçeleri, ormanlar, papatyalar, yemyeşil ovalar, görkemli dağlar, uçsuz bucaksız gökyüzü ve deniz. Kısacası yaşamın güzellikleri... Bunlar her an aklında tabii hiç unutmuyorsan ama sen yerin kilometrelerce altındasın. Dar bir tabutun içinde dizlerini karnına çekip cenin pozisyonunda çırpınmaya çalışıyorsun. Üstünde tonlarca toprak, karanlık zifiri, gözyaşların dünyanın çekirdeğine çıkıyor. Bağırıyorsun ses tellerin parçalanana kadar ama fark etmiyor, etse de sana kimse yardım edemez. Sen bile kendine yardım edemezsin. Hareket edemiyorsun fakat zihnin bedeninden tam bağımsız çalışıyor. Gözünü kapattığın her an rüya alemindesin, açık kaldığı anlarda ise düşünce yağmuruna tutuluyorsun. Zihninin bu kadar canlı olması ve duyguların arkasından gelen korkutucu derecede büyük bir çaresizlik panik atağa yol açıyor. Kalbin neredeyse duracak. O kadar hızlı çarpıyor ama hiçbir şekilde ölmüyorsun. Kurtulmuyorsun, bitmeyecek, dinmeyecek sandığın bir acı dönüp duruyor zihninde. Son verecek misin? Yoksa bu delilik gibi gözüken bir durum hoşuna mı gitmeye başladı? İçeride bir hava tükeniyor, aldığın her nefeste biraz daha yaklaşıyorsun kendi sonuna. Metamorfoz kelimesini hatırlıyorsan, belki diyorsan, şu an uçamıyorum ama ölürsem diğer hayatta uçabilirim.