Şiiri biten bir şair gördüm
İçindeki manzarayı pazar malzemesine
Bir ölüme prove ettiği bir iki dizesini
Geç kaldığı randevuyu kiralamasını
Sigara öksürüğünü üç parmağıyla fırlattığını
Soğukla algıladığı paltosunu
Yanından geçtiği ahşap bankı
Rüzgara maruz kalan saçlarını
Düşündükçe
Düşündükçe irkiliyordu sana ulaşmak için
Ceplerini yokladı gözüne kaçmasın
Diye dumanı kapattığı tek gözünü kullanarak
Parmakları yanıyordu kül
Yere serpilirken
Buruşmuş resmini çıkardı
Ve kıstığı gözlerini kendinden uzaklaştırarak baktı sana
Yaşına yakıştırdığı otuz kuşun, üçünü
Öldürmek istedi
Kırmızı saçlarına elini sürdü
Aklına dank etti ısırdığı koluna
“Vakit az kaldı.” söylenerek,
Bakarak gökyüzüne
Her şey büyük görünüyordu
Ve her şey illa ilahtandır deyip yürüdü
Aşk için bir siyah poşet buldu
Bir tane gazete
Soğuktan kalma paltosunun içinden
Koltuk altını aldı yanına
Bir iki kaldırım taşı
Birkaç sokak en dar olanından
Bir köşe, üç pencere ve kapıda oturan
Çocukları sıkıştırdı cebine
Sana doğru gelirken
Gelirken sana doğru elinde sımsıkı tutuyordu buruşmuş resmini
Şiiri biten bir şair gördü
Umutla sana gelirken
Düş kurdu
Seni manzaraya işledi kendi içinde
Gazeteden bir harf kopardı
İkinci pencerenin altındaki duvarı aldı
Bir tane Arnavut kaldırımını aldı bu sefer
Çocukları kuş kanadına bıraktı cebinden çıkarıp
Resmini rüzgara saldı
Sana gelişini gömleğinin sol cebine kaldırdı
Gittikçe yaklaşıyordu sana
Sana gittikçe alışıyordu gelirken
“Saçları kısaymış.” dedi kendine
Elbisesi kırmızı değil
Üstelik bankta da oturmuyor
Siyah poşete baktı
Rüzgarı düşündü
Saçlarını, resmini, ölümden dönen dizeleri
Bankın nerde olduğunu unuttu
Harf elinden düştü ve gazete kirlendi
“Bana bakmıyor.” cümlesinin iki vagonu
Geçti önünden
Burkuldu, yorgun düştü
Şairi biten şiir ben miydim?
“Senden şiir almaya geldim.” diyemedim
Diyemediklerini, demek istediklerini
Üstü gazete örtülü dizeleri
Ve seni siyah poşete koydu
Geldiği yolu geri dönmenin çilesini de
Yere koydu
Ve bankta uzun uzun bana baktı.