mavisel çığlığın içine çekildim birdenbire

şuursuz ağız yerini belle deyip kollarını kavuşturdu

yerini belledim avazım çıktığınca

henüz gömülmemiştim

yerimden bin mil uzaklıkta şekillendi taş

zaman doğruladı tırnaklarımdaki kanı

çatlaklarım geçitsiz

öyle kıvrak

çağrışım uğultusuz sarsılırdı


benden yapılmıştı örs

dervişliğe soyunan kavrayışımla ördüm sevgileri

kaynaştım bir koşu ıssızlığa

milim milim ölçüldü ruhumun parçacıkları

yıkılan çatıların eğimine denktim

yolunup

yakılan

sürükleyici sonsuzluk tarafından emilen hissizlik

karanlığımı sezen dolunayın çukurlarına gizdi


fethedilir göynüdüğüm sima


kesişen çizgilerimde açan güller yırtar derimden yaşamı

dün ellerimde cansız solukken

karışırım yerle bir duvarların kokusuna


başkalaşmış ağrıları mutlak boşlukla solurum

tanıksız sabahlığımla yürürüm çalılığa

ivmem çürümüş durağanlığa barınak

sevilenim olanaksızlığın zırhında

çığlıksız gökyüzünde görülen

adımlarım saplanır müzikallerle

kaplanırım yönsüz buluşla

bağırış çağırış

susturulan dillerin mevsimine eklenirim

melodisizdir cehennem ateşi

yanardağ örgülerimden yayılır

parlayan yıldızdan

dinlenecek anlatı yok kulağıma küpe

hiçbir yüzle eşlenebilir değil gözlerim


uzuvsuz seslenişimle açan zambaklar

fil hafızalı tarlalara dökülür

ve aklığın üflenişiyle çoğullanırım

fiyakalı eşitleniş eritir bozuk terazilerimi

tenimi yakan kaynaktan dikilir elbiselerim

iç ses desenli

sürüne sürüne yaralanan avuç içim

ve dizlerime izlenen yaşamın kurşunları

buğulanan gözde mekanlaşan kimimdir


boynum açıktır inançsız kalışıma

umulmaz

zorunlu oluşa

suskunun ehliyim

bir nefeslik

yerle bir duvarlar benimdir