yüzüm aynada birebir, 

herkesin kırıldığı yerden ben de kırıldım.

hangi sokaktaysam köşeyi döndüğümde beni oradan çekip kurtar istedim.



kimsesizliğimizi birbirimizin sırtına dişlemiştik- eylül kapıda, eylül yaşlı kurt, dert getirecek belli.

o sabah senin acın bile baktım içimde köklendi.

bir güneş bir köyün çarşısında alelacele dükkan açtı.


ortalıkta dönüp duran bu insan acısı,

bu ekmek nereden alınıyorsa dağıtalım hepsine, hadi.

hadi şu geçinme kaygısını çıkartalım herkesin içinden,

bir film açalım, ikimiz.

herkes izlesin.

'oh!' desin bir yaşlı amca, bir kere şu dünya'ya şükrediversin.


ne varsa bizden yarım kalan birimizin geleceğidir.

bir süre sustum, o arada kalmış çirkin kurak baharları rengarenk yapan ben.

bir köyün çarşısına bakıp, bildiğim kelimelerin hepsini düşündüm.

susakaldım, yeni yeni iç çekişimin altını kıstım, ayaklandım.

dünyayı avucumda evirip çevirdim,

bunların hepsi sen ertesinde oldu.

dünya sen gittiğinde bir gıda savaşının ev sahipliğini yaptı.

tanrı'nın olmadığı yerde bir ton acı. Hepsi de kirpi gibi,diken. 


nefes alıp vermeyi bile kulpu kırık bir fincan gibi yapıyorum,

bembeyaz tenimde çukurlar mosmor yeni yerleşkeler kuruyorlar kendine.

kırıklığım şehir oluyor, 

karşısına geçip izliyorum.


ben seninle savrulduğumuz o evin önünde sadece bir ürpertiyle durdum.

kıymıksa kıymık çekmediğimiz şey mi?


saklandığın kabuktan çık, 

belki yanımıza bir kaç eşya alırız,

haklı bir öfkenin sonuna gelmiş iki bilenmiş bıçak gibi.