Günümüzde, neredeyse her gün kadına şiddete şahit oluyoruz. Gördüklerimiz bir yana görmediğimiz, bizlere sesini duyuramayan binlerce kadın var. Sesini bizlere duyuramayan kadınlarımıza destek olamadığımız gibi, duyurana da destek olamıyoruz. Her kadına şiddet haberi sonrası "Bu son olsun, başka canlar yanmasın." diye yakınıyoruz. İki gün sonra başka bir haber için yine aynı yakınmalar. Uzun zamandır bunun ilerisine gidemedik. Peki kadına şiddet ne zaman başladı? Günümüz ve öncesi üzerinden kadına şiddeti değerlendirelim.


Öncelikle kadın cinayetlerinin ilk ne zaman başladığına değinelim. 1702 yılında, İstanbul Davutpaşa'da gerçekleşmiştir. Davutpaşa'da Sokullu Mehmet Paşa Tekkesi'nin şeyhi olan Manevi'nin merhum dul bir kadınla evlenmesi ardından birkaç ay sonra, dul bir kadının öldürüldüğü haberi yayılmıştır. Cenaze namazı dahi kılınmadan müridler tabuta koyup defnetmek için mezarlığa gitmişler. Ardından karşılarına bir kadın çıkmış ve ölenin kim olduğunu sormuş. Aldığı cevap "Şeyhin karısı." olmuştur. Kadın ölen kişinin arkadaşı olduğunu anladığı an ağlamaya başlamış. Merhum, arkadaşına bir gece önce "Beni yalnız bırakma!" diye yalvarmış.

Merhumun arkadaşı, sadrazam vekilinin yanına çıkıp durumu anlatmış. Sadrazam huzursuzlanıp adamlarının yanına kadını da aldırıp cenazeyi kontrol etmek için yollamış. Definden önce tabut açılmış. Boyunda ip yaraları, burun parçalanmış ve eller yara içindeymiş. Kadın kefene değil alelade bir çarşafa sarılmış. Derdesten kurtulmak istenmiş gibi. Manevi sadrazamın huzuruna çıkartılmış ve merhumun arkadaşı ile yüzleştirilmiş. Manevi ise pişkin bir şekilde hem üste çıkmış hem de kadından davacı olmuştur. Mahalle halkı da onun karısına kötü davrandığını söylemiş. Vaka aydınlanana kadar Manevi'yi zindana atmışlar. Soruşturma devam ederken Manevi hastalanmış ve zindanda ölmüş. Dolayısıyla cinayet sebebi ve nasıl işlendiği açığa çıkamamış.


Yıllar geçse de bir şeyler ne yazık ki değişmedi. "Beni yalnız bırakma!", bu feryat ne kadar tanıdık geliyor kulaklarımıza. Öldürülmek üzere iken ciğeri yana yana yaşamak istediğini feryatlarıyla dillendiren kadınlarımız... Bir yardım eli bekleyen, sesi duyulsun isteyen ve hayata tutunmak isteyen kadınlarımız... Zalimler ise aynı zalimler, vicdanları merhametten yoksun zalimler... Fark ettiğimiz üzere, geçmişten günümüze değişen tek şey isimler olmuş. Ne acı...


Bu döngüyü kırmadıkça öldürülen her kadınımızla insanlığımızı da kaybetmeye devam etmiş olacağız. Bir şeyler yapmak için birilerini beklememeli ve birbirimiz için her an destek olmalıyız.