bir çöp gibi duruyorum evin ortasında. kimse bana bir şey sormuyor. kimsenin umurunda da değil aslında belki. sevgi de var belki ama ilk o değildi istediğim. burada öylece durduğum yer için biraz saygıydı. ellerimin beyazlığından çatlayan mavimsi gökyüzü birer umut sanılmasın artık! azalıyorum sesler çoğaldıkça.

ne sesleri diye sorma. gece sesleri, gündüz sesleri yada öğlen sesleri...

cevapsız çığlıklarıma bir cevaptır sokakların bensiz oluşu. görünmemek uzun süredir bir şey değil benim için.

yanılgılarımdan bir dağ yapıyorum bugün , ruhumdan dalgalı bir su birde köpek balıkları, bağrımda yaşayan köpek balıkları.

heybemde dönen savaşları, oyunları, maskeli maskesiz adamları, sigaranın sönüşüyle yenisinin yakıldığı, karanlık bir kulübe önünde havlayan köpekleri, dostlukların bir içim su olduğu, gözlerin ışığını kaybettiği, perdelerin örtecek bir evinin olmadığı, yıkıntıları, temeli tutacak demirlerin paslanıp artık yenik düştüğü...

kalabalıklarda inleyen hastaların yurdu mudur evleri, gurbet kalabalıklar mıdır?

dönüp dolaşıp varamadığımız yer kendimizden başkası değil midir?

uzun zamandır ahşap bir komodinin üzerine serili beyaz bir örtü gibi duruyor gençliğim. böylesine koruduğum ne ki diye sorgulamadan. bir gün öğreniyorum ki, bir bardak su için bekler dururmuş bu komodin. her gün yaşamak için dudakları kuruyan bir genç için. şimdi anlıyorum niye güneş görmez evim, niye kararıp durur günüm... sığdıramıyor bu sandık içine acılardan yapılmış mendilleri.

uğurladığım insan yorgunlukları bir kuş gibi beni tanımadan yükseliyor göğe. o zincir çekip, ördüğüm danteller gibi büyüdükçe büyüyor günler. küskünüm bir çocuk gibi. günlere, aylara, yıllara.. bir kırağı saçlarımda ülke kuruyor. içim seyyar dönme dolaplarını istiyor mahalle mahalle gezen. koşsam yok dönme dolaplar.

kaçıp kaçıp döndüğüm ve beyaz gövdemi gere gere gösterdiğim o insanlar.

iyileştim ben, yaralandım ben, öldüm sanıp ölemedim. yine de yaşadım ben.

köprülerde son adım yaşamak, bir cesaretti son gün için.

ey mumların yakıldığı dilekler şenliği.

bir karanlıkta alıp ışıkları, dindirecek misin acıları.

ey kurumuş dudakların fısıltısı, bir söz söyle kurtar bizi azaptan.

gör içimizdeki kaplıcaları. sımsıcak içimizde tansiyonu düştü ruhumuzun.