Bu hayat beni yırtık ayakkabıyla okula gönderdiğinde ağlamamıştım.
Ağlamadığım için de kendimi güçlüyüm diye kandırıp durdum hep.
Biriken hırsımla oyun oynamaya çalıştım hayata.
Yırtık ayakkabımı sildim güzelce,
omuzlarımı da dik tuttum, güçlüyüm ya ben.
O zamanlar dokuz on yaşlarındayım,
umudum adımın anlamı kadar büyük tabii
Döndüm aynaya, baktım aynadaki yüzüme ve dedim ki;
‘'Karlı, tozlu, çamurlu bir yol görünce değiştirme yönünü.
Arkadaşların ayaklı çantayla okula giderken sen poşetle gittin.
Onlar kışlıklarını hazırlarken sen yazı da kışı da yırtık ayakkabıyla geçirdin.
Hiçbir kar üşütmez seni,
Hiçbir yağmur ıslatmaz, hiçbir çamur kirletmez.
Sen kalbini temiz tut.
Bu dünya, hem ayağının altına taş koyan
Hem de kafana taşla vuran dünya.'’