Onu ilk gördüğüm zaman kayalıklara benzetmiştim güzelliğini, ne tuhaf değil mi? Birini kayalıklara benzetmek diyorum, çiçek değil, bulut değil, hayvan değil ya da başka bir insan değil, kayalık! Etkilendim mi, yoksa ürperdim mi hala bilmem fakat, sanki o an gözlüğümü çıkarıp bakmıştım ona, hayatım boyunca hiç gözlük kullanmamama rağmen. Sonra ne mi oldu? Gömleğimi düzeltip öldüm!


-hikaye böyle başlıyor, ama ben yokum

-nasıl ben yokum? kendi günlüğünde olmayacak mısın? çok saçma bir argüman bence

-hayır, bence değil, çünkü; yazdığım karakter uykusuzluktan ya da sarhoşluktan geberirken, ben gayet kendimde olacağım, bilmem anlatabildim mi?

-evet, anlattın, fakat o zaman bu işe neden günlük diyorsun, senin gibi anlaşılıyor

-benim zaten

-neyse biz senle anlaşamıyoruz, hadi çıkalım bir şeyler içelim

-yok ben çıkmayayım, şu fotoğrafla alakalı bir şeyler yazmadan içim rahat etmeyecek

-hangi fotoğrafmış o bakayım

-şu yeşil tonları olan, dağınık, değişik bir sürü şey var üstünde

-vayy, hiç zorlama bir derinliği yok, sevdim bu fotoğrafı, senin odandı dimi burası

-teşekkür ederim, evet benim odamdı, ama şimdi sorunca bilemedim, bu fotoğrafla doğru mu yapıyorum yoksa yanlış mı?

-noldu? birden kendini ele verdiğini hissettin dimi? kanını gördüm, kamburuna dokundum, gözlerini kaçırdı az önce bana atıp tutan cesaretin, bak Yuhan, bak güzel dostum, sana bir şey itiraf edeyim mi? asla sadece cesur ya da sadece korkak olamazsın, cesaret dediğin şey derin bir korkunun tepkimesidir, bunu sende biliyorsun, kendini köşe bucak gizleyerek kendini göstermeye çalışman, hem samimi değil, hem de garip yani, ne gerek var, dostum bunca kendini sorgulatan tuhaf algoritmalara, anlayamıyorum seni, onca şey yazdın hiç böyle estantenelere girmedin, şimdi neyin yarası nerenin kabuğunu tutmaya çalışıyor anlayamıyorum

-kendi günlüğümü yazmak istemiyorum, ben hayatımdaki bana dokunan herkesin, bana dokunduğu anlardaki, benim onların yerine kendimi koyarak hissettiğim duyguların ve olayların günlüğünü yazmak istiyorum, şu yukarıda gömleğini düzeltip kayalıklardan atlayarak ölen adam var ya, işte o adam bu sabah internette gezerken gezerken 'intiharından hemen önce böyle görüntülendi'' başlıklı bir fotoğrafın mahsulü

-baak senn yavaş yavaş anlıyorum galiba, bi saniye, e ama intihar eden senin hayatında değildi ki?

-işte! işin güzel yanıda bu, çember en geniş haliyle kucaklıyor beni, sınırsız yaratıcılık, sınırsız empati, sınırsız istikrar

-anladım anladım, şimdi böyle duyunca hoşuma gitmedi de değil biliyor musun, peki sıra sana gelecek mi hiç?

-bilmem, belki arada, ama çok arada, hiç kadar arada

-bunu söylemen ilk baştaki kadar rahatsız etmedi şu an, neyse odanın fotoğrafı ne alaka?

-imza gibi düşündüm, sembolik şeyler, yani benim günlüğüm, benim hislerim, hepsi benim demenin kendimden bir parçamı bırakarak oraya bırakarak mühürlemek gibi

-mantıklı ve hisli bir hareket, epey üzerine kafa patlatmışsın belli ki, bende bir an arabesk bir güzergahta kıvranıyorsun diye korkmuştum ama neyse ki ters köşe yaptın yine beni

-dönüyorum sanırım

-neye? yazmaya mı?

-öyle sanırım, artık kelimelerin anlamlarını değil sadece, bu günlük kafasıyla sözcüklerin kemiklerini de hissediyorum, yani bir cümlenin göğüslerini okşarken ufak bir pürüz geldiğinde parmak uçlarıma, onca paragrafın arasında, hiç utanmadan, hıza kurban etmeden hiçbir şeyi ''noldu burana'' diye soruyorum, daha güzeli ne biliyor musun, o da cevap veriyor

-ne diyor?

-sigara söndürdüler!


aykut akgül